TASARRUF BİLİNCİ
Ülke olarak zor dönemlerden geçiyoruz. Özellikle son aylarda ekonomik anlamda geçirdiğimiz sıkıntılı dönemlerde aslında bazı şeyleri de yeniden öğrenmeye başladık. Aslında biraz fazla alışmışız rahatlığa, belki de bunu şimdilerde daha iyi anlıyoruz.
Her kriz bir fırsat doğurur. Yüce Rabbimizin İnşirah Suresi’nde de bizlere bildirdiği gibi; “şüphesiz her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” ayetinde de görülüyor ki; her gecenin bir sabahı vardır ve her karanlığın ardından aydınlık gelir. Yaşadıklarımıza bir de bu açıdan bakmakta yarar var diye düşünüyorum.
Biz milletçe rahatlığı seven insanlarız. Az çalışıp, çok kazanmayı ve çok harcamayı da severiz. Ancak son dönemde bir kez daha gördük ki; aslında işler öyle göründüğü gibi yürümüyor. Yani ne kadar ekmek varsa, o kadar köfte veriyorlar insana. Bizim ekmeğimiz de sınırlı olunca, elbette köftelerimiz de ona göre oluyor.
Burada önemli olan şu; ne kadar çok çalışırsak, ne kadar çok üretirsek; o kadar çok güçlü oluruz. O kadar sağlam ve yıkılmaz oluruz. Bu da ancak ve ancak çok çalışarak, kazandıklarımızı har vurup harman savurmadan, düzenli bir şekilde yöneterek gerçekleşir.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, aslında zor dönemler her zaman insanlara büyük dersler verir. Zorluk yaşanacak ki; kolaylığa erişmenin yollarını öğrenelim. Krizler; insanlara zorlu koşullarda nasıl ayakta durulması gerektiğini öğreten en iyi öğretmenlerdir. Yokluk görmeyen insan, dara düştüğü zamanlarda ne yapacağını, nasıl ayakta duracağını bilemeyebilir, ancak zorluklardan ve hatta yokluklardan gelen insanlar; en dar ve en yoksul zamanlarda bile hayatta kalabilmenin bir yolunu bulabilir. Çünkü zaten kendisi antrenmanlıdır tüm zorluklara ve zorlu koşullara karşı.
Peki, biz bu sıkıntılı süreçte neleri öğrendik ya da öğrenmeliyiz diye düşünecek olursak; bir defa öncelikle har vurup, harman savurmamayı, gereksiz harcamalardan uzak durmayı, kazançlarımızın bir bölümünü kenara ayırmayı ve eskisine oranla daha az borçlanmamız gerektiğini öğrendik. Bir yıl giydiğimiz ayakkabıyı ertesi sene giymiyor, modaya uymak amacıyla her yıl gardırobumuzu yenilemeye özen gösteriyorduk. Ancak artık durum eskiye göre farklı ve eşyalarımızın da kullanım süreleri artık daha uzun süreli olmak zorunda. Yoksa tasarruf edebilmiş sayılmayız.
Bir de ben tasarruf olgusunun, çocukluk çağlarında insanlara kazandırılması gerektiğini savunanlardanım. Öyle gösterişli ve şatafatlı hayatlardan çocukluk çağlarında uzak kalan insanlar, eğer (tabir-i caizse) sonradan görmelere özenmezlerse ilerleyen yaşlarında da daha dengeli bir yaşam çizgisine sahip olabiliyorlar. Tabi burada denge önemli; ne tasarrufta, ne de harcamada aşırıya kaçanlardan olmamalı. İhtiyaçlar ölçüsü dâhilinde giderilmeli, cimrilik yapılmaması gereken yerlerde cimrilikten kaçınılmalı. Aynı zamanda harcama yaparken de ölçüyü kaçırmamalı ve gerektiği yerde içimizdeki alışveriş canavarına “dur” demeyi bilmeli ve geleceğimizi tehlikeye atacak finansal davranışlardan kaçınmalıyız.
Buraya kadar bahsettiğimiz meseleler ışığında; artık bizleri eskisi kadar rahat harcamalar yapabileceğimiz günler beklemiyor. Mevcut ekonomik ortam, eşyalarımızı daha dikkatli ve uzun süre kullanmamızı, fazla borçlanmamamızı, harcamalarımıza son derece dikkat ederek yaşamamızı bize öğretiyor. Aslında zaten olması gereken de bu değil mi? Biraz fazla rahattık, sadece biraz rahatımızdan kısacağız hepsi bu.