YEMİŞİM POPÜLER KÜLTÜRÜNÜ
Popüler kültür diye diye yediler bitirdiler gençliğimizin de, bizlerin de ömrünü. Neymiş efendim; “kaçıncı yüzyılda yaşıyor muşuz, yirmi birinci yüzyılda çağa ayak uyduracakmışız, yok uçacakmışız, yok kaçacakmışız.” Bence “aman, yesinler senin popüler kültür hayranlığını” diye cevap vermek en güzeli böyle düşünen kişilere.
Popüler kültür; Türk Dil Kurumu tarafından şöyle tanımlanıyor; “ belli bir dönem için geçerli olan, hızlı üretilen ve hızlı tüketilen kültürel ögelerin bütünü.” Aslında gayet güzel bir şekilde açıklanıyor bu tanımda. Lakin ben üzerine biraz daha ekleme yapıldığında, daha fazla anlam içereceği kanaatindeyim. Örneğin bu ögelere; “toplumun temel değerlerini kökünden sarsan, insanlara ne sanatsal, ne kültürel, ne de dini anlamda neredeyse hiç katkısı olmayan, ya da çok az olan değerler” gibi eklentiler yapılabilir. Çünkü öyle bir şey ki bu; tanımdan da anlaşılacağı üzere, çok çabuk ortaya çıkıp, çabucak unutuluveriyor. Topluma herhangi maddi veya manevi bir değer kazandırmıyor. Aksine, gençler ve çocukların ailesiyle olan bağlarını zayıflatıyor, nesiller arası kuşak çatışmaları yaşanmasına neden oluyor. Dedeler, torunlarının kullandığı kelimeleri anlamakta güçlük çekiyor, aile mefhumu çok ciddi yaralar alıyor. Özellikle toplumsal dinamiklerimizden biri olan ve bizim yüz yıllardır sağlam bir millet olmamıza vesile olan geniş aile yapımıza balta vuruyor, temel kültürel değerlerimizi erozyona uğratıyor. Bu durum da, maalesef gelecek nesiller adına bir ebeveyn, bir eğitimci ve en önemlisi bu aziz milletin bir evladı olarak, gelecek nesillerimiz adına şahsımı derin endişe ve hatta korkulara kapılmaya sevk ediyor.
Elbette çağın gelişen ve değişen koşullarına ayak uydurmak durumundayız. Bunu yapmazsak, güncel gelişmeleri takip edemeyiz ve dünyayı birlikte paylaştığımız diğer milletlerin gelişmelerinin gerisinde kalırız. Öyle ki; teknolojiyi üreten ülkelerle gelişmişlik anlamında zaten var olan uçurum; aynı zamanda kültürel anlamda da bizi diğerlerinden geri bırakabilir. İşte bu nedenle, güncel gelişmeler takip edilmeli, çağa ayak uydurulmalı. Ben işin zaten farklı bir boyutunda değilim, gelişime ve değişime son derece açık bir akademisyen olarak, hepsinden önemlisi kendisini sürekli güncelleyen, bilgi dağarcığını her geçen gün genişletmenin yollarını kitaplarda ve makalelerde arayan bir birey olan bendeniz; toplumumuzun sosyo-kültürel anlamda ciddi dejenerasyona uğradığını/uğratıldığını görüyor ve bunun da ulusal kanallarda gösterilen sinema/dizi/yarışma gibi programlar ve elbette herkesin ulaşabileceği bir mecra olan sosyal medya araçları vasıtasıyla gerçekleştirildiğini görüyor ve düşünüyorum.
Özellikle televizyon kültürü ve sosyal medyanın gitgide daha da yaygınlaşmasıyla, önce geniş aileler çekirdek aileye dönüştü, akrabalık bağları zayıfladı, insanlar birbiriyle koptu, zaten daha önce zayıflamış olan komşuluk ilişkileri çok yüksek katlı binalar sayesinde iyice yok edildi ve toplumda yalnızlaşan insanlar, çareyi sanal ortamlarda aramaya başladı. Arkadaşlarıyla yüz yüze görüşmek yerine, sosyal medya dostluklarıyla zaman geçiren insan, geri kalan zamanını da kitap okumak, çeşitli eğitim ve gelişim faaliyetleri icra etmek yerine dizi veya yarışmalar izleyerek, ya da iki kişi bir araya geldiğinde dedikoduyla zaman kaybederek sosyolojik anlamda çöküntüye uğradı. Elbette bu sürecin doğal sonucu olarak psikolojik çöküntülerin de beraberinde meydana gelmesiyle, toplumda anti depresan kullanım oranları yükseldi ve bunları kullanım yaşı da oldukça düştü. Bununla beraber şiddet daha da yaygınlaştı, insanların birbirine saygısı ve tahammülü kalmadı, en ufak bir sorunda şiddete başvurmak adeta moda oldu. Eskiden insanların ayıp saydığı birçok davranış, bugün ayıbına günahına bakılmadan, yaşı küçükler tarafından büyüklerine dahi rahatça uygulanır oldu. Bu gidişat, toplumun geniş bir bölümüne yayılarak, toplumsal anlamda sorunlar yaşanmasına ve insanların daha gergin bir hale gelmesine neden oldu. Özünden kopan, temel değerlerinden uzaklaşan insanoğlu, çareyi başka yerlerde aramaya başladı. Eskiden aile ve akraba meclislerinde stres atan insanlar, bugün kendini daha farklı ortamlarda, manevi açıdan beslenememek gibi sorunların ortasında buldu.
Bütün bu saydıklarım tamamıyla popüler kültür denen olgu nedeniyle oluyor diyemeyiz elbette, ancak bütününe yakınının ortaya çıkmasında popüler kültürün payı büyük. Depresyon vakaları, şiddet, toplumsal saygısızlık, kadına, çocuğa ve hayvanlara karşı acımasızca işlenen suçlar, bana göre yaşadığımız bu ciddi toplumsal yozlaşma ve kültürel erozyonun bir sonucu.
Enseyi karartmak, geleceğe dair umutsuz olmak istemiyorum. Bu millet her zaman zorluklarla boğuşmuş, her seferinde en dibi görmesine rağmen küllerinden doğmuş bir millet. Bu toplumun genetik şifrelerinde, atalarından almış olduğu zorluklarla başa çıkabilme ve mücadele ruhu var. En azından genetik mirasımız sayesinde ben yeniden özümüze döneceğimize ve gelecekte kadim Türk medeniyetini yeniden hak ettiği seviyelere getirerek, sonsuza kadar en iyi şekilde torunlarımızın sürdüreceğine inanıyorum.
Bu yazıda bahsettiğim tüm olumsuzluklarda, bu satırları okuyan sizlerin ve bu satırların yazarı olan benim de payım var. Bizler bu toplumun aynasıyız, nerede bir iyilik, güzellik varsa sorumlusu biziz. Aynı şekilde yaşanan olumsuzluklarda da payımızın olduğu aşikâr. İşte bu nedenle diyorum ki; daha çok kitap okumalı, daha çok kendimizi geliştirmeli ve yetiştirdiğimiz genç nesillere ilim, irfan, edep, olgunluk, kemalat ve Allah korkusu aşılayabilmeliyiz. Hem ne demişler; “Allah’tan korkmayan, kuldan da utanmaz.” İşte bu duygu ve düşüncelerle siz değerli okuyucularımı saygı ve sevgiyle selamlıyorum.