Toplumlar gücünü, içinde barındırdığı en dinamik unsurlardan biri olan gençlerinden alırlar. Aynı şekilde devletler de öyle. Dikkat etmişsinizdir, dünya genelinde yapılan mukayeseli analizlerde, genelde “genç nüfus” vurgusu yapılır ve eğitim düzeyi ve işsizlik oranları gibi analitik incelemeler; yine aynı şekilde genç nüfus üzerinden yapılır.
Bir söz vardır; “kontrolsüz güç, güç değildir” diye. Evet, gücü kontrol edemezseniz; sahip olduğunuz o güç, size yarar sağlamak yerine, zarar olarak geri dönebilir. Bu nedenle, her ne olsun; kontrol edemediğiniz gücünüz, sizin avantajınız değildir. Aksine, keskin sirke misali; içinde bulunduğu topluma çeşitli yaralar açmaya dahi neden olacaktır.
Yukarıda verdiğimiz örnekten yola çıkarak; ülkemizin sahip olduğu genç nüfusun eğitim düzeyine ve hem iş hayatına olan katkılarına, hem de toplumumuzun sosyal, kültürel, felsefi, dini ve düşünsel yapısına olan katkılarına değinmeden geçmeyelim.
“Bugünün gençleri” diye başlanan her cümle, sanki ağız birliği yapılmış gibi, olumsuz bir sonla nihayete eriyor. Gençlerimize bakış açımıza göre şekillense de bazı sözler, genelde benzer şikâyetler ve rahatsızlıklar dile getiriliyor.
Burada asıl ele alınması gereken konu şu; “gençleri eleştirmek çözüm müdür”, buna bakmak lazım. “Ben sizin yaşınızda var ya…” diye başlayan cümlelerle gençlerimizi rencide etmek ve onları hayattan dışlamak yerine, onlara daha fazla katkıda bulunacak bir yaklaşım benimsenemez mi?
Sonuçta bugün gençlerimize ebeveynler ve eğitimciler neyi, nasıl veriyorlarsa; onlar da ona göre alışkanlıklar ve kazanımlar elde ediyor. Yani ektiğiniz tohum ne ise, topraktan aldığınız da odur. Genç nüfusumuza verdiğimiz eğitimin kalitesi ve niteliğini tartışmak ve onlara nasıl ve ne şekilde örnek olduğumuzu sorgulamak; daha doğru bir yöntem değil midir?
Genç insanların göremediklerini göstermek, onlara en doğruyu ve en güzeli uygulamalı şekilde öğretmek; büyüklerinin görevidir diye düşünüyorum. Bu insanlara, gereken bilgileri, gereken seviyede vermeden onları eleştirmek; bu aziz milletin evlatlarına yapılabilecek en büyük kötülüklerden biridir.
Bugün okullarda şiddete başvuran genç kardeşlerimizin birçoğu, daha önce ebeveynleri tarafından verilmesi gereken eğitime tabi tutulmamış, okulda da öğretmen ve arkadaşları tarafından kabullenilmemiş ve hatta dışlanmış insanlar. Elbette kendilerine karşı sergilenen bu umursamaz ve dışlayıcı tutumlar, onların kendilerini bir şekilde ifade etmelerine ve bu şekilde dikkate alınacaklarını düşündükleri tek yöntem olan şiddet şekline dönüşmesine neden oluyor.
Evet, bugün toplumda karşılaştığımız kötülüklerin birçoğunun nedenleri arasında, bu yazımızda belirttiğimiz şekilde yetiştirilen ve görmezden gelinen genç insanlar yer alıyor. Onlara iyi bir eğitim verilseydi, onlar belki de bu şekilde vasıfsız ve kötü özelliklere sahip insanlar olmazlardı.
İnsan da toprak gibidir. Ne ekerseniz, onu biçersiniz. İnsanlara çocukluk çağlarında verilen doğru eğitim; gençlik yıllarında olgunlaşan duygu ve düşünce yapıları ile erişkinlik çağlarında topluma verimli ve donanımlı insanlar olmalarına vesile oluyor.
Elbette her insan okuyacak, kariyer yapacak diye bir kaide yoktur. Burada kastımız; diploması olsun ya da olmasın; bir insan “eğitimli” olmalı. Bu eğitim, dağ başında bir köyde de verilebilir, büyük bir şehrin en saygın üniversitelerinden birinde de. İçinde yeter ki, donanımlı ve doğru bilgiyi paylaşıp çoğaltmaya gönüllü insanlar olsun.
Enseyi karartmaya lüzum yok. Bu toplum, dünyaya adalet ve merhamet getirmek için dünyaya gelmiş olan bir milletin evlatlarından müteşekkil bir toplum. Bu nedenle de genetik kodlarında yer alan şifreler; onu her daim dünyanın iyilik sigortası olmaya muktedir kılmaya yetecektir, hatta artacaktır bile. Sizleri sevgiyle selamlıyorum.