Bir işi yerine getirmekle, o işi hakkıyla yapmak arasında dağlar kadar fark vardır. Üzerinize vazife olmayan bir işe kalkışmanız ise apayrı bir konu olup, bunun sonunda başarısız olmanız da başlı başına ele alınması gereken vahim olaylardan bir tanesidir.
Neden mi bahsediyorum, açıklayayım. Efendim malumunuz; ülkemiz genel itibariyle vazifelerini tam olarak yerine getirmeyen ve işini iyi yapmayan insanların yaygın olduğu ülkelerden bir tanesidir. Aslında işini iyi yapmayan insanlar gelişmemiş ülkelerde yaşar, gelişmemiş ülkeler de; işini iyi yapmayan insanlar nedeniyle gelişmez. Anlayacağınız bu durum bir kısır döngüdür ve eğer biri çıkıp da bu düzensizliğe isyan edip, durumu değiştirme yoluna gitmezse, yıllar yılı sürer gider.
Gelişmişlik ve gelişmemişlik arasında iki harflik bir fark var. Ancak gerçek hayatta gelişmemiş olmak, oldukça sevimsiz bir durumdur. Örneğin; siz gelişmemiş bir ülkenin insanı iseniz gündelik hayatta kullandığınız tüm ürünlerden tutun da, size her konuda gerekli olan teknolojik olan/olmayan aletleri de dışarıya bağımlı bir şekilde temin etmek zorunda kalırsınız. Bu da daha fazla maliyet demek, dışa bağımlı olmak ve başkalarının keyfine göre hareket etmek demektir. Size ürün satan ülkeler, istedikleri zaman size ambargo koyabilir, sizi istedikleri şartlara ve yaptırımlara zorlayabilir, kendi dilediği gibi piyasa koşullarını domine edebilir. Bunlar olayın başka bir boyutu, biz işini iyi yapmayan insanların sebep oldukları konular üzerinden devam edelim.
İşlerini iyi yapmayan insanlar bana göre, toplumun kanayan yarasıdır. Ancak işlerini savsaklayan insanları yetiştiren de bu toplumun ta kendisidir. Daha çocukluk yıllarından başlayan, çocuklarına karşı aşırı tahammül, hoşgörü ve hatta şımartarak büyütme kültürü, bu insanların işlerini çok iyi yapan birer yetişkinler olmasını engellemektedir. Bu tür insanların hayatta her olay karşısında bir bahanesi vardır ve hangi işi iyi yapamazlarsa, ona bir kılıf uydururlar.
İşlerine ve insanlara saygısı olmayan insanlar, işlerini iyi yapmazlar. Örneğin arabanızı tamir ettirdiğiniz bir ustanın, bir parçayı doğru monte etmemesi nedeniyle aracınızın yandığını, ya da evinizde tamirat yapan bir ustanın bağlantı hatası yapması sebebiyle evinizi su bastığını, çocuğunuzun öğretmeninin işine önem vermemesi nedeniyle çocuğunuzun hayatını çaldığını, ya da ezanın işini iyi yapmayan bir hoca tarafından kulaklarınızı tırmayalacak şekilde okunduğunu, eline mikrofon alan bir konuşmacının sizi konuşması süresince baydığını, evinizi taşıyan taşımacının tüm eşyalarınıza zarar verdiğini bir düşündünüz mü?
Buraya kadar verdiğim örnekler, okyanusta bir damla gibi. Daha sayamadığım binlerce örnek var. Örneğin üst geçidin bağlantılarını sağlam yapmayan işçilerin, kontrolünü iyi yapmayan mühendislerin yüzünden çöken üst geçitleri saymadım mesela. Daha bunlar gibi niceleri. Buradaki örneklendirmelerden dolayı bana kızabilirsiniz ama bizim ülkemizde insanların iş ahlakı meselesine bakış açısı ne yazık ki böyle değerli dostlarım.
Çoğunlukla insanlar günü kurtarma ve bir şekilde haklı da olsa haksız da olsa yüksek gelir elde etme derdinde. Sattığı süte su katan sütçünün psikolojisi ile yukarıda verdiğim örneklerdeki meslek erbaplarının psikolojisi hemen hemen aynı düzlemde yer alır. İşin sonunda hep bir kaytarma, işini eksik yapma, ancak daha çok gelir elde etme hırsı var.
Buraya kadar bahsi geçen nedenler dolayısıyla ülkemiz daha gelişmiş, daha müreffeh ve daha yaşanabilir bir ülke olmak gibi şanslardan oldukça uzak. Oysa herkes işini dört dörtlük yapsa, bugün Türkiye muasır medeniyetler liginde yer alıyordu. Hani adamların adı çıkmış ya; “Alman disiplini” diye. Tam olarak bizim de adımızı çıkaracak ölçüde bir disiplin ve iş ahlakı modelimiz olsa kötü mü olur dostlarım?
Bakın uluslar arası futbol arenasında bile çarpıcı başarılara imza atamamış bir ülke olmamızın nedeni dahi yukarda bahsettiğim, iş disiplini olmayan oyunculara sahip olmamızdandır. Eğitimden sağlığa, ekonomiden futbola kadar aklınıza hangi alan gelirse ve biz hangisinde başarısız isek; doğru düzgün bir iş ahlakı ve çalışma disiplinine ve sisteme sahip olmayışımızdan kaynaklandığını düşünenlerdenim. Bana göre ilk etapta yapılması gereken; çocukluk çağlarından itibaren insanlara dürüstlüğü ve çalışkanlığı aşılamak ve kaytarmacı zihniyetin önüne geçmektir. Gerisi kendiliğinden gelecektir.