Deprem kuşağında bulunmamıza karşın, onca depremlerde yıkılıp enkaz altında kalmamıza rağmen, yeterince ibret/ders ve gerekli tedbirleri bir türlü acep niye alamadık?
Bilgisizlik mi, umarsızlık mu yoksa bana ne gibi bir bakış/duruş mu var?
Hayret değil mi, bayanlar/baylar?
Yoksa hala bu zeminler sağlamdır diyerek umursamaz bir edayla deniz manzaralarını mı izliyorlar gibi de bir halimiz mi var?
Üzücü değil mi?
Sağlam kolon/ kiriş yerine, son çıkan yer karosu, mutfak dolabı derdinde miyiz?
Hayret!
***
Ben Kocaeli'de yaşıyorum ve 17 Ağustos 1999 depremini de birebir yaşadım. Emin olunki 45 yıl gibi hissettiğim 45 saniye idi.!
Sadece 45 saniyede binlerce insanımızı ne yazıkki kaybettik.
Çoğuda binaların sağlam olmadığı içindi.
İbretlik birkaç gerçek hikayeden bahsetmek istiyorum sizlere
Hüseyin:
Hüseyin, Körfez ilçede Barbaros mahallesinde oturan bir gençti..
17 Agustos 1999 saat 03:02 te deprem başlıyor, ailesi can havliyle kendilerini sokağa atıyor, Hüseyin'e bakıyorlar yanlarında yok…
Herhalde camdan atladı, buralardadır diye düşünüyorlar.
Sabah oluyor hava aydınlanıyor, yaşlı ve hasta olan babanın ilaçlarını almak için bir koşu eve giriyorlar. Bakıyorlar ki Hüseyin balkonda çekyatta uzanmış yatıyor....
Ev yıkılmamış ama sarsıntı esnasında pencere camı kırılıp Hüseyin'in şah damarını kesmiş, balkonda yattığı çekyatta şehit olmuş
Hüseyin.
Sevilay:
17 Agustos 1999 günü saat 09:30 da sezaryene alınacak!
ilk bebeği olan nur topu gibi de bir kızı olacak.
İsmini bile düşünmüştü Sevilay.
Bebeğinin adı Ayşegül olacaktı.
Ama olmadı, olamadı!
Kısmet değildi, çünkü oturduğu bina çok güzel manzaralı ve bir o kadarda şıktı ama 5 katlı apartman maalesef ki derenin içine yapılmıştı!
Boğazına kiriş düşmüştü. 9 aylık hamile Sevilay oracıkta can vermişti bebeğine kavuşamadan.
Sabah hava aydınlanmaya başlayınca şehrin durumunu görmek için arabayla sokaklarda dolaşmaya başladık.
Acı, inleme ve siren sesinden başka derin bir sessizlik vardı Körfez İlçede.
Ölümün kokusunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama ortalık buram buram ölüm kokuyordu!
Derken bir iş makinesi gördüm ve iki tane de yan yana yıkılmış bina.
İnanır mısınız 7 katlı ev 7 basamak gibiydi!
Kadının biri kızım öldü diye ağlıyordu, bir diğeri ise kimsem kalmadı diyordu.
Kimsem kalmadı...
***
5 oğlu 5 gelini ve 10 küsur torunu hepsi hayatını kaybetmişti!
Bir iş makinesi ve bir sürü enkaz..
Kadın kolundan bileziklerini çıkartıp iş makinesi operatarüne uzattı!
Önce benim çocukların evinin enkazını kaldır diye adeta yalvarıyordu!
Öbür evin yakını olduğunu tahmin ettiğim bir adamı, iş makinesi operaterüne silah çekti! önce bizim evin enkazına başla diyordu.
Şöför, adam, kadın, bizler ve sokaktaki herkes ağliyorduk…
Çaresizlik tamda böyle birşeydi işte!
Deprem kuşağında bulunan bir ülkeyiz ve bu işin şakası da yok, olamaz da. Canlarımızın bir daha yanmaması için önce binalarımızı sağlam yapacağız ve diger tedbirleri de harfiyen uygulayacağız, uygulanması da şart olmuştur.
***
Böyle acıları anlatmak, dile getirmek hiç de kolay değil!
İnanın insanın gözünün önüne geliveriyor ve kendinizi tutamıyorsunuz.
Yaşam bu, dünya bu!
Bu gün varsın, bakmışın yarın yoksun.
***
O nedenle, son model bir mutfak, mobilya, beyaz eşya bir şekilde alınır ama giden canlar geri gelmiyor be sevgili okurlarımız, gelmiiiyooor!
Allah, bir daha böylesine afetlerle sınamasın hiçbirimizi.
Yurdun herhangi bir yerinde depremler sebebiyle hayatını kaybeden tüm yurttaşlarımıza Allahtan rahmet, ailelerine de sabır diliyorum.
Mekanları cennet olsun.
Hepinize sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.
Gülen yüzleriniz hiç solmasın inşallah.