Bİ SANAT Bİ ZANAAT Bİ MİMARLIK;
Bugün size Bauhaus’dan bahsetmek istiyorum tabi yapı marketi olan değil 1919 da Almanya’nın Weimar şehrinde sanat ve mimarlık okulu olarak kurulan sonradan da bir akım haline dönüşen Bauhaus’dan bahsedeceğim.
Mimarlık bölümünde eğitim görürken, meslektaşlarım ve şuan mimarlık eğitimi alan arkadaşlar bilirler son dönemde bitirme projesi dersi vardır , gördüğünüz mimarlık eğitimin sonun da eğitmenler tüm öğrendiklerinizi uygulamanız gereken bir proje isterler bir dönem boyunca o projeyi hazırlarsınız kritikler(yorumlar) alırsınız , maketler yaparsınız ve bölümünüzdeki eğitmenlerden oluşan bir jüriye müşteriye sunar gibi sunum yaparsınız beğendikleri takdir de artık mimarlık eğitimini tamamlamış olursunuz . Benim bitirme projem de hocalarım mimarlık fakültesi tasarlamamızı istemişlerdi düşünsenize tereciye tere satıyoruz hepsi alanında en iyi akademik insanlar ve onlara yıllarını geçirdiği meslekle ilgili bir yapı tasarlayıp beğendirmek gerekiyor, laf aramızda kolay kolay da beğenmezler. Projenin başlangıcında bir konsept belirlersiniz ve onu artık soyut halden bir yapı projesi haline dönüştürürsünüz, bende araştırıp Bauhaus sanat ve mimarlık okulunu bulmuştum konseptim belliydi artık yalın, sade, işlevsel bir tasarım. Çünkü Bauhaus bunları savunan düşünce de bir okuldu. Bütün sınıf arkadaşlarım farklı formlarda kütleler, havada asılı duran uçan üçgenler çemberler vs. gibi uçuk kaçık projeler çalışırken ben dümdüz kütlelerle her hafta hocalarımdan kritik alırdım ve her hafta aynı şeyi duyardım; ‘Bu proje geçmez ’ ama beni vazgeçiremediler üzerine gittim onları ikna ettim ve hocalarım tarafından projemin son hali beğeni toplayıp jüriden geçer not almıştı. Boşuna dememişler vazgeçersen kaybedersin her zaman inandığınız şeyin arkasından gitmek de fayda var. Bu sebepten Bauhaus’un yeri benim için çok farklıdır o yüzden sizlerle paylaşmak istedim. Buradan da değerli hocalarımızın kulaklarını çınlatmış olalım.
Aslında bir zamanlar okul olan Bauhaus sonradan akım haline dönüşüyor. Ana prensip bütün sanatları Mimarlık la birleştirmek olan bu akım Sanat, zanaat ve endüstriyi bir ara da tutarak en önemli hedeflerden biri olan sanat ve zanaat ikilemini ortadan kaldırmayı amaçlamaktaydı. Almanya’da Le Corbusier ’in görüşlerini savunan Frank Lloyd Wright teorilerinden etkilenen teknik gelişmeler ile sanatı birleştirmeyi, zanaat ile el ele vermeyi amaçlayan Walter Gropius, Bauhaus sanat ve mimarlık okulunu kurar.
Kurucu Walter Gropius ve sırasıyla görevi devralan Hannes Meyer ile Mies van der Rohe’nin yanı sıra Vasili Kandinski, Paul Klee, Moholy-Nagy, Theo van Doesburg gibi sanatçıların eğitim verdiği okul çok sayıda dünyaca ismi bilinen, eserleri herkes tarafından beğeni toplayan mimarlar, ressamlar ve daha bir çok alanda sanatçılar yetiştirmiştir. Bu akımın en bilinen yapı örnekleri Villa Savoye, Şelale Evi, Farnsworth House ve en önemlisi Bauhaus okul binasıdır.
Gelelim 2.dünya savaşından sonra kapatılan Bauhaus’un akım anlayışına. Bu akım sanat ve zanaatın arasında bir fark olmadığını mimarların, ressamların, heykeltraşların zanaata dönmesini gerektiğini vurgulamaktaydı.
Mimari açıdan bakarsak hem bireyselliği hem de sıradan olmayan yaratıcı biçim anlayışını koruyan ve dış görünüşten çok iç mekân çözümleri iyi organize edilmiş Le Corbusier ‘in bu düşüncesiyle yola çıkılan bir akım anlayışıdır.
Tasarımda işlevsellik, netlik, akıcılık, sadelik, geometri, asal renkler, De Stijl ile Konstrüktivizm ön plandadır. Bunlar ile birlikte denge, kalıcılık ve ifade gücü de bu akım için vazgeçilmezler arasındadır.
Malzeme seçimlerinde taş, ahşap, cam, kil, tekstil gibi doğal sürdürülebilir ürünler tercih edilemekteydi. Hatta Adolf Loos ‘mimarlık üzerine’ adlı kitabında duvardaki alçıyı bile süsleme olarak betimler. Düşünsenize günümüzde süsleme adı altında hata kapatmak için yapılanlara süsleme değil de ne denir acaba?
Biçim olarak küp, dikdörtgen, daire gibi doğal formlar seçilerek işlevsellik ve estetiği de birleştirmek amaçlanmaktadır. Bu akım da süslemeden uzak yalın ama işlevsel yapılar savunulur. Eğer bir şey görevini yerine getirmek için yapıldıysa o zaten güzeldir.
Temel de Bauhaus akımına göre yapılar herşeyi ile insana göre üretilmeli, sade, yalın ve işlevsel olmalıdır. Az çoktur, süs suçtur sözlerine dayalı bir anlayış vardır.
Benimde meslek hayatımda peşinden gittiğim bir akım olan Bauhaus geçmişten günümüze çok değerli eserlerin oluşumunda faydalı olmuştur.
Son olarak; mimarlık vermek istediği duygusal mesajı bedensel olarak bizi hareket ettirerek hissettirebilir, bunu göz ardı eden mimarlık ölü mimarlıktır. ‘Le Corbusier’