KRONİK RAHATSIZLIKLARIMIZ
Ah bu bizim iyileşmeyen, hatta gün geçtikçe daha da ağırlaşan ve baktıkça görmediğimiz kronik hastalıklarımız yok mu? İnanın bizi her şeyden önce bunlar bitirecek.
Malumunuz, sosyal medyada da, yazılı ve görsel yayın yapan ulusal medyada da sıklıkla dile getirilen konulardan biri de; bu bayram tatilinde tatilcilerin bıraktıkları çöp yığınları, hatta çöp dağları oldu. Memleketi kirletmekte öylesine mahir insanlar var ki güzel ülkemizde, adama özel eğitim verip bir de üzerine para ödeseniz, inanın bu kadar güzel ve sistematik kirletemez çevresini!
“Neden böyle oluyor” diye soracak olursanız; bizde etrafa çöp atma ve çevreyi kirletme alışkanlığı artık bir kültür haline dönüşmüş durumda. Yani demem o ki; çocuklarının yedikleri çikolataların veya dondurmaların kabuklarını yere atmalarına göz yuman ve onu götürüp çöp kutusuna atmalarını öğütlemeyen ebeveynler var ya; işte bu ülkenin temel sorunu onlardır. Yere çöp atanlar değil. Elbette çöpü atan başlı başına sorumludur, ancak ilk önce asıl sorumlu; çevreyi kirletmelerine izin veren ve benim çocuğum ne yapsa yeridir ve hakkıdır gözüyle bakan sorumsuz ebeveynlerdir.
Bakın kıymetli dostlar; bu vatan bizim. Bizden sonra da çocuklarımız ve torunlarımız yaşayacak inşallah ilelebet bu bayrağın altında güvenle ve huzurla. Ancak geleceğimizin güvende olması için yalnızca askeri güce ve diplomatik üstünlüğe sahip olmamız yetmez. Bize yüzyıllar boyunca yetecek çevresel faktörler, yani temiz su kaynakları, ışıl ışıl denizler, bol oksijen üreten tertemiz ormanlar, mesire alanları ve dahası bizim geleceğimiz için son derece önem taşıyan unsurlardır. Bizler yirmi birinci yüzyılın insanları olarak zaten dünyayı son derece fazla tahrip ettik, önümüze gelen hangi kaynak varsa har vurup, harman savurduk. Bu durum sadece bizim ülkemiz için değil, tüm dünya insanlığı için geçerli. Sanayi devriminden bu yana dünyanın tüm doğal kaynakları hızlı bir şekilde tüketildi ve son hızla tüketilmeye de devam ediyor. Bu kaynaklara sahip olmak adına savaşlar çıkarılıyor, ülkeler işgal ediliyor. Bu durum zaten tüm dünyayı esir almışken, biz neden doğal güzellikleri hala bakir kalabilmiş güzel ülkemizin doğa alanlarını tahrip ediyoruz?
Dokuz günlük tatil boyunca tonlarca atık sahillere ve ormanlara terk edildi. Bu durum inanın ki cahillikle ya da sorumsuzlukla falan açıklanamaz. Benim gözümde ülkeye ihanet etmekle de eş değer. Evet, belki biraz üst perdeden tepki veriyorum ama bu düşüncelerimin sonuna kadar arkasındayım. Benim nazarımda ülkesinin en güzel mesire yerlerini, sahillerini, denizlerini, su kaynaklarını çöp dağlarıyla harap etmek; ülkeye ihanet etmektir, gelecek nesillere bırakacağımız güzellikleri eksiltmektir.
Bayram tatili dışında da aslında sahillerimiz ve bilhassa tatilci yoğunluğunun yaşandığı plajlarımız içler acısı vaziyette. Bira şişelerinden tutun da, içi dışkıyla dolu çocuk bezlerine, mangal atıklarından tencere tavaya, araba lastiğinden aklınıza gelebilecek bilumum plastik eşyayı plajlarda bulabilirsiniz. Hatta bu atıklar yüzünden bedenen de zarar görebilirsiniz.(Bu yıl gitmiş olduğum Çeşme tatilinde, plajlardan birinde sığ sularda ayağıma balıkçıların avlanmak için kullandığı olta uçlarından biri saplandı ve ayağımın yaralanmasına sebep oldu.) Bu mudur bizim tatil anlayışımız, başkalarına zarar vermek mi? Ya da bir tatilin sonunda arkamızda çöp dağları bırakmak mı?
Sizlerden ricam; çocuklarınıza henüz küçük yaşlarda önce çöp toplama değil, yerlere çöp atmama kültürünü benimsetin. Sonra çöpleri toplamayı öğretin. Zaten bir millet ilk önce yerlere çöp atmamayı öğrenirse, kimsenin yerlerden çöp toplamasına gerek kalmaz. Bu düşüncelerle sizleri daha temiz bir geleceğe emanet ediyorum.