Yerli ve milli üretim arttırılmadan ekonomimizin düze çıkmayacağını anlatan yüzlerce uyarılara rağmen bulanan geçici çarenin adıdır Kur korumalı mevduat hesabı. Benzerinin 1985’li yıllarda gördüğümüz dövize çevrilebilir mevduat isimli bu geçici ekonomik tedbirler fayda verseydi hem bugünkü halde olmazdık hem de bu tedbirlere ihtiyaç kalmazdı. Nitekim o yıllarda da dövizin ateşi yükselmiş ekonomi çalkalanınca rahmetli Özal, bu dövize çevrilebilir mevduat yılanına sarılmış, hemen akabinde şu uyarıyı yapmıştır:
“İnşallah gençlerimiz bundan ders alır. Bir daha böyle hesapsız, kitapsız hatalar yaparak, gelecek nesilleri zor taşınan yük altına sokmaz. 1984-1989 arasında bu ödemeleri yapamasaydık aile başına herkese 1 milyon TL ödeyebilirdik. 9 bin ilave okul, 900 orta boy fabrika, 500 hastane ve 4 bin kilometre otoyol yapardık. 100 bin insan iş sahibi olabilirdi. İşte geçmişin hatalarının bir topluma ne kadara mal olduğunun basit bir bilançosu budur. 1970’li yıllarda kendilerini akıllı, uyanık sananlar, böyle bir enkaza sebep olunca tam 221 bankaya borçlandık ve Türkiye bunları ödeyemedi. “
Değeri okuyucu ve izleyiciler; bu tedbir ve olaylar sonucunda onlarca banka battı. Batan bankaların yükü yine vatandaşa bindirildi. Sanki tarih tekerrür ediyor gibi yine benzeri palyatif tedbirlere müracaat ediliyor. 1989 yılında dönemin başbakanı Özal’ın “Dövize çevrilebilir mevduat hakkında , (İnşallah sonraki iktidarlar ders alır.) temennisinde bulunduğu tedbirlerin ağır bilançosunu az önce zikrettik.
Aradan geçen 30 yılda da demek ki iniş çıkışlar olsa da ekonomide kalıcı bir istikrar sağlanamamıştır. Onca üniversitelerimizde ekonomi okuyan yüzlerce ekonomimiz sistemin iyileştirilmesine müspet katkıda bulanamamıştır. Yaptığımız ihracatın ton başına bedeli düşük olurken, yaptığımız ithalatın ton başına bedeli iki katından daha fazlaysa makas gittikçe açılacaktır. Milli ekonomideki üretim, ithalat girdide dışa bağımlı olduğu sürece dış açıklar devam eder. Hukuki ve demokratik altyapı bozuk olduğu, güven bunalımı yaşandığı için Türkiye’de ithal girdi yerine ikame yatırım yapılmıyor. Yani ithal girdi bağımlılığı devam edecektir. Türkiye tüketim malları ve ilaç ithal etmek zorundayız. Etmezsek gıda ve ilaç kıtlığı yaşarız. Çalışmak, çok çalışmak, üretmek akıllıcı planlamalar yaparak ihracat birim değerlerini yükseltmemiz gerekiyor. İthalatta da mümkün mertebe lüx ürün, gereksiz ürün alımlarını kaldırır isek, israf ve gösterişten sakınarak inanıyoruz ki daha iyi bir yola girmiş oluruz.
TV reklamlarından 10 tanesinin yaklaşık 8’i yerli üretim olsa da yabancı sermayelerin ülkemizdeki kollarınındır. Kozmetik, temizlik, deterjan, ilaç sanayinin ülke ekonomisindeki değeri çok yüksektir ve de bu sektörlerdeki ülkemiz insanını bunaltmaktadır. Yeni uyarı ve acı reçetelerle karşılaşmamak için bayağı geç kalmış olabiliriz, ama dünya durmadan dönüyor ki dönüşüne kadar ekonomistlerimiz kafa yorarak ciddi tedbirler alır, temennisinde bulunuyorum.
Teşekkür ederim