Yaklaşık bir haftadır Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını izliyor, kanallardaki yorumları takip ediyoruz. Füzeler, bombalar, patlamalar, tanklar eşliğinde Rus askerleri ve kendilerini savunmaya çalışan Ukraynalı bazı siviller ve askerler, sığınaklarda uykusuz tedirgin bekleşen kadınlar, çocuklar, insanlar… Empati yaptığımızda onların nasıl bir psikoloji içinde olduklarını az çok hissedebiliyoruz. Üzülüyoruz, canımız sıkılıyor. Savaşın ne kötü bir şey olduğunu görüyoruz.
Rusya’nın Ukrayna’nın bazı şehirlerine yaptıkları füze ve helikopter saldırıları, patlama görüntüleri bize ABD nin 2003 te zalim olarak addettikleri Saddam Hüseyini devirmek için Bağdatı bombalamalarını hatırlattı. Gene rusyanın geçmişte Afganistanın işgalini hatırlattı. Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
Gücü elinde tutanlar daha güçlü olabilmek, ya da güçlerini muhafaza edebilmek için yaptıkları savaşlara, işgallere akılları sıra haklı bir gerekçe bulmaya çalışıyorlar.
Özellikle silah sanayini elinde bulunduranların, enerji sektörlerinin vb yani global dev sermaye sahiplerinin çıkarlarını da göz ardı etmemek gerek. Mesela 2. Dünya savaşına baktığımızda bazı büyük sermaye sahiplerine bir şey olmadığını, sermayelerini katladıklarını görüyoruz. Örnek Rothschild ve Rockefeller gibi ailelerinin.
Dünya tarihine baktığımızda maalesef pek çok savaşın arkasında güç ve sermaye hırsının yattığını görüyoruz. Filler çarpışıyor otlar eziliyor. Masum insanlar zarar görüyor.
Halbuki savaş bir çıkar tercihi değil; zorunluluktan dolayı olmalı. Yani sizin malınıza, canınıza, özgür yaşamınıza bir saldırı olursa o zaman tabiî ki nefsi müdafa için savaşılır ve savaştan da kaçılmaz. Bizdeki Kurtuluş savaşında oduğu gibi.
Mustafa Kemal Atatürk:” Bir ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir.” Diyerek savaşın ne zaman meşru olacağını özlü bir cümle ile ifade etmiş.
Yüce dinimizin savaşa bakış açısını da nasip olursa bir başka yazımda daha geniş ele almak istiyorum.
Karşılıklı anlayışın, saygının ve barışın hakim olması dileği ile.