Geçenlerde yaşla ilgili şöyle bir yazı dikkatimi çekti.
Dünya sağlık örgütü, 45-59 yaş aralığını orta yaş, 60-74 arasını yaşlılık, 75-89 arasını ileri yaşlılık, ancak 90 yaş üzerini ihtiyarlık olarak belirlemiş. Aslında yaşlılık ile ihtiyarlık aynı anlamları içeren kelimeler. Kabullenişle alakalı.
Kim hangi kuruluş nasıl belirlerse belirlesin önemli olan yaşadığımız anı güzel ve verimli yaşamak, hayata pozitif bakabilmektir.
Kişi hissettiği yaştadır, derler. Kişi gençtir kendisini yaşlanmış gibi hisseder, kimisi fiziken yaşlanmıştır; ama ruhen kendini genç hisseder.
Hayatınız keşkelerle doluysa, gerçekleşmesini istediğiniz pek çok şeyi gerçekleştirememişseniz; ya da çok hırslı, hiçbir şeyden memnun olmayan, hem kendinizde hem karşınızdakilerde kusur arayıp duran bir yapıya sahipseniz ve halinize de razı olmuyorsanız bu durum zamanla sizde bir moral çöküntüsü oluşturur. Bu da hayata olumsuz bakmanızı, havadan nem kapmanızı ve dolayısıyla kendinizi yaşlı hissetmenizi sağlar. İnsanın emelleri, hayalleri, hedefleri olması güzel; ama bunlara takılıp kalmamak lazım:
Bu emel gurbetinin yoktur ucu
Daima yollar uzar kalp üzülür
Ömrü oldukça yürür her yolcu
Varmadan menzile bir yerde ölür /Yahya Kemal
Önemli olan sağlıklı yaşlanmanın yollarını aramak. Çevreye, olaylara olumlu bakmanın, bardağın çoğunlukla dolu tarafını görmenin, hangi yaşta olunursa olunsun çalışmanın, halka hizmeti Hakk’a hizmet olarak yapmanın ve öbür âleme iyi hazırlanmanın, içten gelerek şükretmenin ise insanı daha huzurlu yapacağı hep söylenir durur. Böyle bir yaşayış ve bakış açısı da herhalde ilerde yaşlılık psikolojisine kapılmayı önler.
Köylerimizde, kasabalarımızda kıraathaneler, köy odaları sosyal iletişimi güçlendiriyor. Orada dertleşiyorlar, hal hatır soruyorlar. Ama bu durum artık şehirlerde yok. Halbuki apartmanlarda, sitelerde, çatıda ya da bodrumda yapılacak olan bir oda orada meskun olanların daha çok kaynaşmalarına yardımcı olabilir.
Demek istediğim şu: İnsanımız televizyon ve bilgisayar karşısında oturmaktan sosyal dayanışmayı unuttu. Bu yetmiyormuş gibi bir de araya pandemi girdi. İletişim biraz daha zayıfladı. Ev oturmaları, akraba ziyaretleri azaldı. Son yıllarda cep telefonu bağımlılığı da oldukça arttı. Hâlbuki insanların bir araya gelip gıybete, dedikoduya kaçmayan sohbetler, muhabbetler etmeleri, dergi, kitap, gazete okumaları bir bakıma birer psikoterapi değil mi?
Belediyemiz de şehrimizde böyle yaşlılar için onların gelip rahatça oturabilecekleri, sohbet edebilecekleri, gazeteleri, kitapları okuyabilecekleri mekanlara biraz daha ağırlık verse nasıl olur? (Gerçi şehrimizde belediyemize ait vatandaşların oturup çay içebilecekleri yerler de yok değil; Veysel Eroğlu parkı, Karayolları parkı, No 03 gibi, bir de çaya zam yapıp durmasalar!). Büyüklerimiz oralarda birbirleriyle dertleşirler, geçmişten gelecekten konuşurlar, çaylarını kahvelerini yudumlarlar. Zaten yaşlıların da isteği hallerinin hatırlarının sorulması güzel bir sohbet ortamının oluşması değil mi?