Bir insan bir başka insanın içinden ne geçtiğini, ne düşündüğünü bilemez, okuyamaz; ancak zanneder veya bir tahminde bulunabilir. Bu tahminlerin çoğunda yanılabiliriz. Onun için niyet okumaktan çok zahire bakarak hükmetmek lazım. Yani biz muhatabımızı söz ve davranışına göre değerlendirebiliriz. En sağlıklısı, vebalsizi budur. Eğer ille de bir zanda bulunacaksak, “suizan” değil “hüsnüzan”da bulunmak lazım.
Bizi iyi ya da kötü yönde ele veren sergilediğimiz davranışlarımız ve sarf ettiğimiz sözlerimizdir dedik. Özellikle de sözlerimiz. Şair bunu: “Söz ola kese savaşı; söz ola kestire başı” diye ne güzel özetlemiş. Bir başkası: “Söz ağzımdan çıkmadan söz bana hâkim, söz ağzımdan çıktıktan sonra da söz bana hâkim.” diyor.
İnsanın en çok inat ettiği ve nefsine ağır gelen şey sarf ettiği sözü yanlış da olsa geri almamak ve özür dileyememektir. Onun için bin tartıp bir söylemek gerek. Yoksa o sözün peşinden yanlış da olsa gitmek; ya da düzeltmek için laf cambazlığına başvurmak zorunda kalabiliriz.
Özellikle de ebeveynler, öğretmenler, din adamları, yöneticiler, siyasiler söz ve davranışlarına daha çok dikkat etmek durumundalar. Çünkü bunlar göz önünde olan ve örnek alınan insanlardır.
Burada tam yeri gelmişken çok yanlış gördüğüm, pek çok vatandaşın da yanlış gördüğü bir duruma değinmek istiyorum. Siyasilerimiz, seçip parlamentoya gönderdiğimiz vekillerimiz politik yarışın cazibesinden midir ya da nedendir birbirlerine hiç hoş olmayan kelimeler, cümleler sarf ediyorlar.
Mesela, bir eğitimci yaramazlık yapan ve bunda ısrar eden bir öğrenciye artık dayanamayıp onu biraz azarlasa, bazı siyasilerin birbirlerine sarf ettikleri o hoş olmayan sözlerden birini sarf etse, maazallah bir de hafifçe kulağını çekiverse, bir de bu basına yansısa hemen haklarında bir ikaz, soruşturma, ceza hazırdır. Ama sayın siyasilerimiz yeri geldiğinde kutsal dedikleri ve denilen bir mekanda, yani parlamentoda veya sosyal medyada hoş olmayan sözleri rakiplerine sarf etmelerine ne demeli? Onlar da bir bakıma bütün bir milletin eğitimcisi sayılmazlar mı?
Demem o ki kim olursak olalım, özellikle de toplumun göz önünde olanlar, birbirimizle olan, toplumla olan ilişkilerimizde, söz ve davranışlarımızda daha dikkatli olmalıyız.
Bunun yolu da kalbimizi, iç dünyamızı düzeltmekten, nefsani hırslarımızı aklın ve sağ duyumuzun önüne geçirmemekten geçiyor.