Peygamber Efendimizin(sav): “Ümmetimden iki sınıf düzelirse tüm insanlar düzelir; bozulursa tüm insanlar bozulur. Bunlar âlimler(ilim sahipleri) ve amirlerdir(emir sahipleri).” hadis-i şerifi hep dikkatimi çeker. Bu açıdan bakmaya çalışarak kendi anlayışım ölçüsünde âlim ve amirler üzerinde kısaca durmaya çalışacağım.Çünkü amirler ve alimler toplumda en çok örnek alınan, göz önünde olan insanlardır.
Sevgili peygamberimiz(as) bu hadis-i şerifleriyle Müslümanların selamet veya felakete düşmesini veciz bir şekilde ifade edivermiş.
Âlimler, ilmi sahada ilerlemiş, dinde rüsuh sahibi(din ilimlerine vukufiyeti olan, dini iyi kavrayan, anlayan demek) olan bu hasletlerinden dolayı saygı duyulan, saygıyı ve sevgiyi hak eden insanlar demek.. Elbette yarım yamalak din bilgisiyle, laf ebeliği yapmakla rüsuh sahibi olunmaz. Hani her sarıklıyı hoca sanma denir ya. Onun için burada kast edilen âlim Kuran ve sünneti iyi bilen bunu yaşamına uygulayan ve ihlâs sahibi insan demektir.
Âlim, aşkla ve şevkle Allah’ın rızası yolunda, insanlığa hizmet yolunda ilmini geliştirmeli söz ve davranışlarıyla da örnek olmalıdır. Kibirli değil ama vakur olmalıdır. Yeri ve zamanı geldiğinde hakkı söylemelidir.
İşte böyle hakiki âlimlere sadece Müslümanların değil tüm insanlığın ihtiyacı vardır. Ölü kalpler İnşaallah, Allah’ın lütfetmesiyle ve bu insanların da sebep olmasıyla ve sahih ilimle, bilimle dirilir.
Amirlere gelince, bunlar emri altında, yönetimleri altında bulunanları idare eden ve bunlar arasında adaletle hükmetme sorumluluğunu üzerinde taşıyan her türlü idareciyi kapsar. Amir de bir insandır, zaaflarına kapılabilir. İşte o zaman, âlim, “Yaptığın yanlış. Yaptığın Allah rızasına, hak ve hukuka aykırı, böyle yaparsan hem kendini hem sorumluluğunu üstlendiğin kişileri zarara uğratabilirsin” diyecek. Yani amiri Allah için, yönetiminde bulunanların iyiliği için ikaz edecek, âlim ile amir arasında güzel bir koordinasyon olacak.
İslam tarihine baktığımızda amirler hakiki âlimlere ne kadar değer vermişlerse ve onların tavsiyelerine ne kadar uymuşlarsa hem Müslümanlar ve hem de gayr-i Müslim teba rahat ve huzur bulmuştur. Ve Müslümanların alanı genişlemiştir. İslam tarihi bunun örnekleriyle doludur.
Mesela, Hz Ömer hem amir hem âlim bir zat olduğu halde Hz Ali’ye danışırdı.
Başka örnek, sert bir padişah olanYavuz Sultan Selim’i Zembilli Ali Efendi çok defa uyarmış ikaz etmiş ve yanlış karalar almasını önlemiştir.
Amirlerin çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri de etrafına dalkavukların, çıkarcıların doluşmasına meydan vermemektir. Böyle olmazsa amir ne kadar iyi ve iyi niyetli olursa olsun uygulamalarda yanlışlıklara düşer ve halk tarafından sevilmez olur.
Halkı Müslüman olan ülkelere baktığımızda üzülerek, kaos ve kargaşaların olduğunu hatta artarak devam ettiğini görüyoruz. Demek ki amirlerin ve âlimlerin çoğu Hakk ve hukuktan çok, nefisleri doğrultusunda hareket ediyorlar. Yalnız şunu da söylemek gerekir. İnsanları memnun etmek de kolay değil. Aile yaşantımızda bile her zaman her aile bireyini memnun edemeyebiliyorsunuz. Oturduğumuz yerden amirleri, âlimleri, her türlü sorumluluk sahiplerini eleştirmek kolay oluyor, ama sorumluluk almak da kolay değildir. Cesaret ister, donanım ister. Çünkü hep göz önünündesinizdir. Fakat, ehil olan insanların da sorumluluktan kaçmamaları gerekir.
Şu ayet-i kerime sadece alim ve amirleri değil; içinde bulunduğumuz konuma göre hepimizi kapsıyor: “Muhakkak Allah, adalet ve ihsanla emreder.” (Nahl Suresi,16/90)
Amirlere, âlimlere ve her türlü sorumluluk sahiplerine kolaylıklar dileriz.
Ercan Gazioğlu-27-01-2022