YAŞAMA SEVİNCİ
Dün sabah üniversiteme gitmek üzere evden çıkarken gözüme küçük bir kız çocuğunun, kendi kendine şarkılar söyleyerek oyun oynaması takıldı. Evlerinin gölgesine oturmuş, bebeklerini sıra sıra dizmiş, yanına da yarım paket bisküvisi ve suyunu da almış ve kendi kendine oyununu oynuyordu. Ara sıra bebeklerini yürütür gibi yapıyor, onları konuşturuyor ve oyunun akışını bu şekilde belirliyordu. Baktığınızda kendi küçük dünyasından öyle büyük mutlu anlar çıkarıyordu ki. İnanın özendim.
Biz yetişkinler de aslında hep bir oyun halinde değil miyiz? Kendi kurmuş olduğumuz dünyamızda, bazen mutlu, bazen mutsuz, bazen tam, bazen yarım, bazen sevgi dolu, bazen de öfkeli bir şekilde hayatımızı sürdürüp gidiyoruz işte. Kimi zaman sıkıntılı, kimi zaman da rahat, ama ipler aslında hep bizim elimizde olacak şekilde iyi ya da kötü yaşayıp gidiyoruz. Eğer hayatta çok iyi kazanımlar elde ettiysek ve rahat bir yaşam sürüyorsak da kendimiz yaptık, eğer kötü şartlar altında, zorluklar içinde yaşıyorsak da bunu kendimiz becerdik. Yani insanın kendisine ettiğinden daha iyisini ya da daha kötüsünü yine insan ancak kendisi yapabilir.
Bugün gündelik hayatın koşuşturmacası içinde kayboluyor insanlar. Çocukluk ve gençlik yıllarını eğitim süreciyle geçirirken, yetişkinliğe adım attığı gençlik yıllarında ise hayatını idame ettirecek bir meslek ve geleceğini kuracak bir kazanca sahip olmak için çabalıyor. Bütün bunlar için çalışırken, hayat da adeta bir koşu bandı gibi ayaklarının altından kayıp gidiyor. Kimi zaman kırkında, ellisinde farkına varıyor zamanın nasıl geçtiğinin, kimi zaman da hiç farkına varmadan yaşamı nihayete eriyor pek çok kişinin.
Önemli olan, sadece nereye gittiğinin farkında olmak, hedefe odaklanmak değildir dostlarım. Aslında daha da önemli olan şudur ki; nereye gittiğinin farkındayken, o hedefe nasıl ulaşmaya çabaladığınızdır. Yani amaçlanan şeyleri elde etmek çalışmak önemlidir eyvallah, lakin içimizdeki yaşama sevincini öldürmeden, sevdiklerimize ve kendimize zaman ayırarak, hayatın güzelliklerini tam yerinde ve zamanında görerek ve hissederek yaşamak daha da önemlidir. Yoksa boşa geçen bir ömrü yaşamışsınız ya da yaşamamışsınız neye yarar?
Bırakın yurt dışına çıkmayı, yaşadığı ülkenin güzelliklerini görmeyi, daha yaşadığı şehrin önemli tarihi ve doğal güzelliklerini görmemiş, gezmemiş pek çok insanımız var. Hatta denizi olan şehirde yaşayıp da, deniz görmemiş insanlar bilirim. Bir Japon vatandaşı emeklilik yıllarında gelip bizim ülkemizi karış karış geziyorken, biz yaşadığımız kentte çarşıya çıkmaktan aciziz. Şimdi bana “onların ekonomik koşulları ile bizim şartlarımız bir mi” diye soranlarınız olacaktır. Haksız değilsiniz. Elbette bizim refah seviyemize göre, bir emeklinin dünya turuna çıkması, gerçekleşmesi zor hatta imkânsız bir hayal gibi ancak dünya turuna çıkamasak da, burnumuzun dibindeki güzellikleri de görmeyelim mi yahu?
Hayat bize tüm güzellikleriyle gülümserken, biz gidip de karamsarlıklardan kendimize pay çıkarıyorsak, burada ciddi bir aksaklık var demektir. Hayat herkes için eşit şartlarda başlamayabilir, ancak eksik yönlerinizi kendi çabalarınızla tamamlayabilir, avantajlı insanlarla ortak seviyeye kendi çabalarınızla gelebilirsiniz.
Ben her zaman karanlıktan şikâyet etmek yerine, karanlığa bir mum yakmanın daha yararlı olacağını düşünenlerdenim. Bu nedenle de, sahibi olduğum pek çok şeyin altında kendi tırnaklarımın imzası vardır. Bunu gençlerimize de her zaman öneririm. Şikâyet etmeden, içimizdeki yaşam sevincini öldürmeden, yazımızın başındaki kız çocuğunun heyecanı ile hayata dört elle sarılmalı ve daha iyi olanı, daha güzel olanı her daim aramaya devam etmeliyiz. Yaz mevsiminin bu sıcak günlerinde, sizleri güneş kadar sıcak hislerle selamlıyor, iyilik ve güzellikler diliyorum.