TÜRKLER’İN BİRBİRİYLE İMTİHANI
Dünya artık yaşlanıyor olmasından dolayı mıdır, yoksa insanlar mı değişti bilinmez ama; git gide garip bir hal almaya başladı. İnsanın insana verdiği zararı, inanın dünya üzerinde hiçbir güç veremez. Hatta bazılarının yakınından bile geçemez.
Biz Türkler de ilginç milletiz vesselam. Akşamları haber bültenlerinde gördüğümüz ilginç haberler, şiddet ve diğer çeşitli olumsuzluklar bazen, “bizden başka ülkelerde de acaba bizim ülkemizde yaşadıklarımıza benzer hadiseler yaşanıyor mudur” sorusunu akla getiriyor.
Gün geçmiyor ki; bizi şaşırtan, yerine göre hayret ettiren, yerine göre üzülmemize vesile olan, bazen de keşke hiç olmasaydı diyeceğimiz türden haberlerle karşılaşmayalım. Tam rahatlayacakken, “oh be bugün bari bir vukuat yaşanmadı” diyecekken; birden bir alt yazı beliriyor ve işte gün doğmadan neler doğar diyerek kendimize gelmeye çalışıyoruz.
Hayat bu; elbet şaşırtıcı boyutta ilginçliklere ve yepyeni sürprizlere gebe. Ancak, bazen de gündemin yoğunluğuna yetişemiyoruz be kardeşim.
Bir de kendimizle olan imtihanımız var ki; hangimiz çekmedik ondan çektiğimiz kadar. Kendi komşumuz, kendi akrabamız, kendi insanımız, kendi kardeşimiz, kendi ailemiz, kısaca kendi çevremizde yer alan herkesten çeşitli durumlara maruz kalmıyor muyuz?
Trafikte yaşadığımız kavgaların sonu cinayetle bitebiliyor, ya da üst komşumuzla yaşadığımız problem hastanede sona eriyor veya aile içinde yaşanan bir sorunun sonunda olaylar bambaşka bir hal alarak, adli vaka noktasına bile taşınabiliyor. Ya da evladınız sizi üzebiliyor, o olmazsa kardeşiniz, babanız, anneniz veya eşiniz. Hangi birinden başlayıp, hangisiyle bitirsek?
Elbette enseyi karartmak değil amacımız. Biz hala “dünyada eşi benzeri olmayan meziyetlere sahip, özel ve güzel” bir milletiz. Bunun aksini kimse iddia edemez. Ancak, çocuklarımızı kendi başlarına sokağa salamıyorsak, taksiye binen ailemiz hakkında endişeleniyorsak, ya da okuldaki çocuğumuz eve gelene kadar, arkadaşları ya da hocaları ile yaşayabileceği olumsuz durumlar hakkında aklımıza bin bir türlü ihtimal geliyorsa, ya da akşamın bir saatinde kendi başına sokakta bir kadın yürüyemeyecek derecede güvensizlik yaşıyorsa; bizim kendimizle olan imtihanımızı bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğini düşündürüyor.
Haliyle insanın olduğu her yerde problemler zinciri olabilir. Bu durum insanın doğasında var. Sorunlar olduğu kadar, iyilikler ve güzellikler de insanlar sayesinde gelir. İnsan insanın kurdu değil, insan insanın yurdu olması gerekmektedir. Oysa bizler bunun pek farkında değiliz ne yazık ki çağımızda. Hepimiz bir kurt gibi birbirimizin hayatını kemirmekle meşgul olmayı sanki maharet sayarmışçasına davranmıyor muyuz?
Nedir bu kıskançlıklar, çekemezlikler, şiddet duyguları ve insana olan nefretin kaynağı? Biz; “yaratılanı severim yaratandan ötürü” felsefesini hayatının merkezine koymuş bir kültür ve medeniyetin evlatları olarak nasıl bu kadar insana düşman bir hale geldik, nasıl kaybettik ince duygularımızı?
DÜŞMANLIKLARIN SONU ZAFER MİDİR?
İnsana düşmanlık etmenin sonu yoktur. İnsanın insana olan tüm olumsuz duygu ve düşünceleri; eninde sonunda bir gün kendine döner. İnsana düşmanlık besleyen, kendi kaybeder. Çünkü iletişimin temelinde dostluk ve sevecenlik yatar. Sevgiyle beslenir tüm iyilikler ve güzellikler. Sevginin olmadığı yerde başlar olumsuz duygu ve düşünceler. Bunun da sonu; o olumsuz hislere sahip olan insanların ruhen ve bedenen yıpranması ve kendi kendine yazık etmesidir. Sevgiyle kalın, mutluluklar sizinle olsun.