İçinde bulunduğumuz her ortam için umutsuzluğa kapılıp “ne olacak halimiz?
Diyerek mücadeleyi bırakmak çok tehlikelidir. Kişinin kendisini pasifleştirdiğinden “daha fazla çevresindekilere zarar verir. Bu şahıslar için olduğu kadar, milletler için de geçerlidir. Tarihi ve kültürel misyonu yüksek algılanan Türk milletinin daima uyanık daima diri ve canlı örnek olması mecburiyettir. Tembelliğe, acizliğe kararsızlığa düşmek bize külliyen yasaktır. Kurtuluşu başkalarından beklemek, mehdiler gelecek durumu düzeltir anlayışları toptan yanlıştır. Çünkü dosdoğru yol bellidir. Hak tela insanların doğru yolda yürüyebilmeleri, tevhide inancına sahip olabilmeleri için resuller göndermiştir. Her kavme kendi dillerinde rehberlik yapmak üzere gönderilen peygamberlerin bir kısmı Kur ”an-ı kerim, de zikredilirken birçoğunun ismi zikredilmiştir. Hz Âdem (As) ile başlayan Risalet görevi Hz Muhammed Mustafa (sav.) ile birlikte son bulmuştur. Önemli olan onu layıkınca anlayıp, mesajlarını anlamak, yapın dediklerini yapıp yapmayın dediklerinden uzaklaşmaktadır. Okumuyor, anlamıyor ve de taklidi bir anlayışla onu takip ediyorsak veya dinden imandan uzak malayani bir yaşantı içindeysek vay halimize!
Hak- Batıl mücadelesi en başından beri vardır. Kıyamete kadar sürecektir. Bilinçli Müslümandan hoşlanmayan Millet düşmanlarının hedef kitlesi kararsız, okumayan, bilinçsiz taklitçi tembel kişilerdir. Şekilci bir sünnet anlayışına sahip olan İslam dünyası, maddi manevi, yeraltı yerüstü kaynaklarıyla dünyanın iştahının kabartmaya devam mı edecektir. Yoksa şahlanıp, dirilip kendisine yüklenen misyona sahip mi çıkacaktır.
Allah resulünün verdiği tevhit mücadelesi, Kuranı anlama ve yaşama, cihat anlayışı, sosyal ilişkilerdeki takip edilen metot ve prensipleri dikkate alınmadan sünneti yaşamak iddiası tamamen hayaldir. Bedevi bir toplumdan, medeni bir toplum inşa edilişinin sırları incelenmezse, nebevi sünnet de, anlaşılamaz, sünneti bazılarının yaptığı gibi yemeğe tuzla başlamak, yakasız gömlek giymek, baştan taşımak… Gibi bıraktım. Şekli ritüellere indirgersek sünnetin ne olduğunu anlamaktan uzaklaşmış oluruz.
Nitekim İslam coğrafyasının yıllardır savaşlarla kıtlıkla, birbirleriyle çekişme halinde olması bunu gösteriyor. Müslümanlar birinden emin olmazsa kime islamın mesajını aktarıp, kimleri islama davet edebilir? Yaşadığımız ortamda, Allahtan vahiyle, bize gönderilen mesajları aktaran, bizzat yaşantısıyla hepimize örnek olan Hz. Muhammedin bir an için Dünyamıza teşrif ettiğini düşünelim. Kaçımız onu layıkıyla misafir etmeye çalışırız? Kaçımız da onun mesajlarına zıt davrandığımız için utancımızdan kaçacak delik ararız.
Bu ve benzeri soruları olumlu cevaplayabilmek için ucundan kıyısından hayırlı bir başlangıç yapma iradesini göstermemiz gerekiyor. Hepimiz için çok geç kalınmış olabilir. Ama imkânsızda değildir. İşe okumak ve anlamakla başlanabilir. Kavransın, anlaşılsın, akdedilsin, fikredilsin diye indirilen ve bütün kitaplarının anası olan Kur’anı lafzen okuyacağımız gibi meale tefsirle çokça okumalıyız. Okudukça özgüvenimiz artacaktır. Sevgi, merhamet gelişecektir.
Kelime ve bilgi dağarcığımız zenginleşip irfanımız artacaktır. İsraf içinde olan kurumlarımız israfın zararlarından bahsedemez halden kurtulacaktır. Cahilliğe dönemine dönüşü hatırlatan giyim kuşamsızlık hakkında tesettürden bahsedemeyen kuruluşlarımız görevlerini iyice hatırlayabileceklerdir. Yatak odası kıyafetleri, sokaklarda giyiliyorsa bunda helal ve haram anlayışının kaybolmasının vebali vardır. İlgili ve yetkililer kadar fert olarak sorumluluklarımızı gözden geçirmeliyiz. İslam’ın özüne uymayan ne kadar yanlış sünnet anlayışı varsa bunların ayıklanması ve Müslümanların uyarılması, İslam Rönesans’ının başlangıcı olacaktır.
*Bayrak Dergisi 1340-41,den yararlanmıştır.