Sadece zamanımızda değil, bundan önceki nesillerin de bundan sonraki gelecek nesillerinde gündemini meşgul edecek bir konudur HAYAT pahalılığı.
Bazen daha fazla konuşulur; bazen de durgunlaşır, kısa bir zaman sonra yeniden alevlenmek için pusuya yatar ama daima varlığını sürdürür.
Şu sıralar özellikle pandeminin kontrol altına alınma seyrinde ülkemizde market fiyatlarındaki bir yıl öncesine göre %100’ün üzerindeki artışlar HAYAT PAHALILIĞI şikayetlerini zirveye taşımıştır. Asgari ücrete-işçi memur, çiftçi, öğretmen vb. çalışanlara verilen aylıklardaki artışlar gelen zamların yarısını bile karşılamaktan uzaktır. Hal böyle olunca çalışanların hayat pahalılığı konusundaki çaresizlği aşikare kendini belli etmektedir. Birde işsiz ve dar gelirlileri düşündüğümüzde durum vahimleşiyor.
Gelen anca katmerli zamları kontrol altına alamayıp çalışana ve emekliye verilen %8.45’lik maaş artışını çok büyüterek lanse etmek herkesi acayip düşündürmektedir. Maksadınız eleştirmek, ya da muhalif olmak değildir. Değil mi ki ortada büyük bir sorun var? O halde sorunun kaynakları ve çözümü konusunda fikir serdetmeliyiz.
-Cari açığı azaltmak için kısıtlı olan üretimi (döviz getirsin diye) ihracata yönlendirmek iç piyasa fiyatlarının yükselmesine sebeb olmaktadır.
- İç piyasadaki üretim, maliyet ve karlılık dengesi yeterli kontrollerle yapılamamaktadır. Daha pek çok sebep zikredilebilse de kanımızca bu dönemin başlıca sebebi bunlardır.
İnsanımızın temel insani ve islami değerlerden uzaklaşmasını da yabana atamayız. Kanaat, şükür, fikir, cömertlik gibi bizi biz eden değerlerden uzaklaştıkça toplumsal yaralarımız açılmaktadır. Konuya açıklık getirmek adına islamın getirdiği iki güzel prensibi Riyaz-üs Salih’inden özetlemeye çalışalım:
Mala talep olmadığı halde, sırf müşteriyi aldatmak ve elinde bulunan bir malı almaya, onu teşvik etmek için malın fiyatını suni olarak yükseltmeyin veya satıcı ile alıcı arasına üçüncü bir şahsı sokup kendisini yeni bir alıcı gibi göstererek malı almak isteyen müşteriyi kandırarak fiyatı artırmayın.
Satıcı ile alıcı bir malın pazarlığı üzerinde anlaştıktan sonra, alıcı veya müşteri pozisyonunda bir üçüncü şahsın araya girerek ilgili kişileri kararlarından caydıracak cazip teklifler yapması uygun değildir. Ancak, açık artırma usulüyle satışta problem yoktur.
Mili kültürümüzden imbik imbik süzülerek gelen güzel tavsiyelere ne kadar uzağız. İnternet, sosyal medya ve televizyondaki reklamlar, bize olmayan ihtiyaçlarımızı da varmış gibi şartlandırmaya, tüketimi teşvike zorlamaktadır. Onda varsa bende niye olmasın? şeklindeki aşağılık duygusunu köpürten bu reklam hipnotizması ile ancak vatandaşını düşünen Devlet mekanizmaları başedebilir.
1985 yılında Özal iktidarında işletme vergisi kalkmış yerine KDV gelmişti. Biz nalburiye işinin henüz başındayken, Afyonun yerlisinden Hacı Ömer Çağlar meşhur komşumuz şöyle demişti: İstanbula gittim; hayat çok pahalı, yaprak kımıldamıyor. 1985’i geçen bundan sonraki seneleri rahat geçer. Hayat pahalılığı ile 1985’ler, 2000’ler, 2020’ler geçti. Şimdi 2021’i geçen diğer yılları da geçer desek yanlış olmaz. Ama kimilerini öğüterek, kimilerini de büyüterek geçeceği kesindir.
Allah encamımızı hayreyleye.