Dün, çocuğumuza sahip çıktıysak bugün iyi bir gençlikle, bugün gençliğe sahip olabilirsek, yarın ki yaşlılarımızın rahat ve huzurunu sağlayacağımız değişmez bir kuraldır.
Düşmanlarımız, milletimizi, gençlerimizi ve çocuklarımızı dönüştürecek değiştirecek programlarla onları tanınmayacak hale getirerek kimliğinden, kişiliğinden ve inancından uzaklaştırmak maksatlı sistematik planlar yürütmektedir.
Çocuğa 3-4 yaşına gelince sözümona akıllı cep telefonunu verirseniz, televizyon kanalındaki programları ayırdetmeksizin onunla beraber izlerseniz tehlike çanları çalıyor demektir.
Yozlaşma ve sorunların kaynağı; çocuklarımıza, gençlerimize değerleni, kültürünü, örf ve adetlerini öğretemeyişimiz, yabancı akımlara karşı korumasız bırakmamızdır.
Çok azı müstena; mafya kültürü, gayrimeşru ilişkiler, ahlak tanımayan yayınlar, kültür denemeyecek başıboş yayınlar ve empozeler beş gramlık balı 1000 gramda saklayıp, önce ruhen
sonra da bedenen çocuklarımızı gençlenimizi mahv-u perişan hale getirmektedir.
Aslında çok konuşulup hakkında birşey yapılmayan VARLIK veBEKA sorunumuz budur.
Sorun ortada ayan beyanken ilgililer, yetkililer ve devlet erkanı da vatandaş gibi kaygıyla izlemektedir.
Bugün çocuklarımız ve gençlerimiz korunmuyor, bir bir elimizden, evimizden çalınıyor.
Kimliksiz, şahsiyetsiz, ruhsuz ve idealsiz, geçmişinden, tarihinden kopuk bir nesil, ancak millet
ve devlet düşmanlarına yarar. Kastettiğimiz bu düşmanın amacı gayet açıktır. Çocuk ve gençlerimizi kendinden, kültüründen, değerlerinden uzak sahsiyetsiz, aklını kullanamayan, kimliksiz
efsunlanmışcasına batıya muhtaç hale getirmektir.
Gençliğe sahip çıkan, geleceğe sahip çıkmış demektir. Gencimize güzel idealler vermeliyiz ki onlar da güzel hayaller kurabilsin. Kitap okumayan, araştırmayan bilim ve ahlaktan yoksun
olan nesil rüzgarın önündeki kuru ot gibidir. Hemencecik savruluverir.
Eskiden topla, tüfekle uçaklarla yıkılan milletler bugün manen ve ahlaken çökertilerek bitirilmeye çalışılıyor. O halde milletçe uyanık olmak zorundayız. Sık tekrarladığımız gibi devlet siyasetine bu konuyu dahil etmeliyiz. Hatta hatta KIRMIZI KİTAP'ta yerini almalıdır bu konular...
Çocuk çizgi film ve karakterlerinden işe başlamalıyız millileşmeye.
99 yıl önce 01.09.1924'te yani Cumhuriyet'in ilanından yaklaşık bir yıl sonra, 7 düvele karşı kazandığımız zaferden sonra Gazi Mustafa Kemal bakınız ne söylemiş: “Bir milletin ruhu zapt
olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça o millete hakim olmanın imkanı yoktur.
Halbuki asırların gerçeği milli bir ruha, kuvvetli ve daimi bir milli iradeye hiçbir kuvvet karşı koyamaz.”
Dünyanın genç nüfusa sahip sayılı ülkelenden biriyiz. Bu durum milletimiz için başlıca avantajımız ve aydınlanmaya yönelik potansiyelimizdir. Yine bu durum millet düşmanları için de tehlike arz eden bir potansiyeldir.
Sen, ilimle, fenle, idealle bu gençliği motive edersen, kazanan sen olursun. Sen çoçuğunu,
gençliğini korumasız, idealsiz, kimliksiz yetiştirirsen, başkaları muvaffak olur.
Bu noktada merhum Mehmet Akif'ten bir beyit konuyu özetlemeye katkı sunacaktır:
Gökten inmez bir de hiç bir şey, bütün yerden taşar;
Kendi ahlakıyla bir millet ölür, yahut yaşar,
Hak-Batıl mücadelesi insanlık tarihi kadar eskidir. Kıyamete kadar da sürecektir. Önemli olan sureti haktan görünerek fitne ve bölücülük yapmak isteyenleri tesbitle, tedbirler almaktır.
“Hz. Peygamberin Medine'ye teşrifleri ile krallık rüyaları sona eren Abdullah İbni Selul isimli kişi İslam'ın temellerini ve değerlerini açıkça inkar etmek, karşı koymak yerine baska bir yol
seçti müslüman görünmeyi ama fitne ve fesat tohumları ekerek müslümanların zihnini bulandırmak, inançlarını ve kafalarını karıştırmak, tereddüde ve çelişkiye düşürüp zaafa uğratıp
yok etmeyi hesapladı, farklı anlamlar ortaya koydu. Bu kötu örnek daha sonra bütün İslam'ı
içten yıkmak, müslümanları güçsüz kılmak çabasındaki tüm akımların da benimsediği yol oldu.
Hakikati haykıran KUBA ve MESCİDİ NEBEVİ karşısına fitne ve fesat merkezi DIRAR mescidini yaptı.
Allah'ın emri ve Resul'ün tatbiki ile bu mescit yıkıldı. Ama kalbinde eğrilik bulunanlara bir kapı aralanmış oldu. Abdullah İbni' Selulle baslayan DIRAR merkezleri oluşturma ve fesat çıkarma
çabaları Şeyh Bedrettin, Molla Kabız, Lavrens gibi kişilerin sözde reform çabaları, Batınilik
Hurufilik, Dürzilik, Nesturilik, Kadıyanilik, Şia ve Vahhabilik gibi akımların doğmasına yol açtı.”*
İşte çocuklarımızı ve gençlerimizi sinsice elimizden almak isteyenlerin tuzaklarına düşmeden onlara sahip çıkabilirsek, bunun için öncelikle imanlarımıza yeniden abdest aldırarak yola çıkarsak inşaallah dünün çocuklarını, şimdinin gençlerini ve yarının yaşlılarını kurtarabiliriz.
*Bayrak Yayınları, Hakikatın İzinde Sht. 106
Himmet KASAL