Cenâb-ı Hak, iki denizi yarattı, birbirlerine kavuştukları halde aralarında bir perde vardır, birbirine karışmazlar.
Nice tatlılar vardır ki şeker gibidir, fakat o şeker içinde zehir gizlidir.
Aklı en üstün, anlayışı en keskin olan kişi (içinde zehir bulunan tatlıyı) kokusundan anlar. Diğerleri ise ancak dudağına, dişine değince farkeder.
Şeytan “yeyin” diye bağırır; ama o adamın dudağı zehri, boğazına varmadan reddeder.
Bir başkasına zehir boğazına varınca anlar, başka birisi zehiri yer fakat vücudunu berbat edince anlar.
Zehir; kimisine abdest bozarken ızdırap verir; zaman zaman ciğerini delen bir acı oluşturur.
Bir başkasında zehrin eseri günler aylar geçtikten sonra (ölüm anında) görünür. Diğer birisinde ise ölümden ve Sûr üfürüldükten sonra meydana çıkar.
Eğer (o zehrin azabı) kabirde kendini göstermezse, muhakkak ki mahşer gününde azabı görülür.
Her nebat ve şekerin bu cihan içinde bir oluş zamanı vardır. Lâ’l taşı renk, parlaklık ve letafet kazanmak için güneşin terbiyesinde nice nice yıllar geçirmelidir.
Sebzeler, otlar iki ay içinde, kırmızı gül(ler) ise (ancak) bir yılda yetişir.
Cenâb-ı Hakk’ın En’âm suresinde, ecel denen zamanı zikir ve beyan etmesi bütün hayvanat ve nebâtâta bir mühlet verdiğini söylemek içindir.
Bunu duydun ya; her kılın kulak kesilsin. Bu duyduğun (sözler) âbıhayattır. İçtin(se) âfiyet olsun!
Bu söze söz deme, âb-ı hayat de. Bu söze eski harfler teninde yeni bir ruh olarak gör.
Dostum; başka bir nükte daha duy. Bu nükte can gibidir, (arif kişilere) açık ve meydandadır. Lâkin (başkalarına) ince ve gizli.
Öyle bir makam olur ki, orada zehir deva olur, bir başka makamda küfür olan şey orada lâyık ve yerinde olur.
Orada cana zarar verir ama burada derman kesilir.
Su, koruğun içinde iken ekşidir, fakat üzüm haline gelince tatlılaşır güzelleşir.
(Bu üzüm) sonra küpün içine girince tekrar acı olup, şarap kesilir, haram olur. (Sonradan) sirke olunca bu ne hoş katıktır.
KONUNUN KISA AÇIKLAMASI
Sevgi ile Gazap’ın Cemâl ve Celâl’in bu iki zıt tecellilerin insan ruhu üstündeki tesiri, insan ruhuna iki ayrı pencereden vuran ışık gibidir.
Görünüşte şeker gibi tatlı ve lâtif olan öyle şeyler vardır ki dünyadaki bazı insanlar bunları Allah’ın lutfu ve nimeti zannederler. Halbuki kahır ve zehir şeker gibi görünen o lezzetin içinde gizlidir. Peygamber (s.a.v.) Efendi’miz “Cennet, güçlükler ve nefse hoş gelmeyen şeylerle çevrilmiştir; Cehennem’in etrafı ise lezzetler, şehvetler, eğlence ve zevklerle kuşatılmıştır” buyurmuştur.
Allah yolunda kemâle ulaşmış kimseler içinde zehir gizlenen tadı sanki kokusundan anlar, kimisi zehri ağzına aldıktan sonra anlar çıkarmaya çalışır, kimisi büyük bir lezzetle yutar, kimisi bu zehrin acılığını mezarda hisseder, kimisi de ancak mahşerde duyar.
Nefsi öldürmek ve Allah’ın hem ebedi hem rûhani nimetlerinin lezzetini tadabilmek için en sağlam çare “ruhun olgunluğudur. Ruhun olgunluğa ermesi için istidâdının icap ettirdiği müddeti geçirmesi lâzımdır.” Bu söz duyabilenler için “ab-ı hayat”tır; eğer içtinse afiyet olsun.
Arif olanlara açık olan can gibi bir nükte daha söyleyeceğim. Böyle sözlerden anlamayanlar için bu söylenmemiş bir sözdür;
Bir makam vardır ki Allah’ın emri ile yılan zehri o makamda âb-ı hayat gibi tatlıdır bu makam “beka makamı”dır. Kemâle ermiş olanlar için Allah’ın takdiri acıyı tatlı yapar ve nimetlerin hikmetleri değişir.
Beşeri lezzetler ve yaşama ihtiyaçları, henüz nefsine hakim olamamış, nefsinin efendisi olamamış kimselere zehirdir. Fakat Hakk’la hak olma makamına yükselmiş bir ruh için aynı zehir, şifanın ve devanın görevini yapar.
Örneğin; Allah’ın verdiği en temiz nimetler bazılarının nefislerinin temiz ruhlarına üstün gelmesi ile saflığını ve lezzetini kaybeder. Kemâle ermemiş kişilerde üzüm suyu lezzet yerine şehvet ve çılgınlık veren şaraba dönüşür. Aynı üzüm suyu olgun kişilerde tıpkı sirke gibi günahından sıyrılarak Allah aşkı ve cezbesi için gıda ve kuvvet haline girer. Evvelce madde iken şimdi ruh olur aşk olur iman olur.
Hz. Mevlânâ
MESNEVİ 2584-2602 Beyitler