Abdurrahim Mısri Hz.’ dostları arasında olduğunu zannettiğimiz alim ve şair insanlar arasında Eşrefoğlu Rumi'nin de bulunduğuna kuvvetle inanıyoruz. Abdurrahim Mısri Hz.’’Münetül Ebrar'ın’’ bir nüshasını da İznik'te yazdığına ve şehri güzel ve iyi vasıflara övdüğüne bakarak, o zamanın başlıca İlim ve medeniyet merkezlerinden biri olan İznik'ten dışarıya çıkmamış olan ve aslen dedesi, Abdurrahim Mısri'nin ki gibi Mısırlı olan ve az çok aile münasebetleri bile olduğu sanılan Eşref oğlu Rumi ile tanışıp onunla arkadaş olması gayet tabiidir. Eşrefoğlu Abdullah Rumi Mısırlı bir atanın torunu İznik’li bir annenin oğludur. Dedesinin adı Muhammed’ül Mısri. Babasının ki Ahmet Eşref’tir. Babası Mısır'dan çıktıktan sonra evvela Manisa'ya gelmiş oradan 1350 tarihinde doğruca İznik’e gelmiş ve orada yerleşmiştir. İznik'te büyüyen tahsilini orada bitiren ‘’Eşrefoğlu’’, Bursa'ya gelmiş, orada devrinin en büyük alimlerinden olan Afyon’lu Alaeddin Ali'nin de derslerine devam etmiş, zekası ile dikkati çekmiş, onun muidi, asistanı derecesine yükselmiş. ‘’ Zahir’’ ilimleri ikmalden sonra tasavvuf aşkı içine doldu. Sonra Emir Sultan'a müracaat etmiş o da Hacı Bayram Veli'ye göndermiş. Hacı Bayram Veli Halvetilik’le Nakşibendilik kaynaşmasından meydana gelen bir tarikat kurmuştu. Bu tarikatın içinde melamet alemini tercih ettiğinden, müritlerini garip ve zor imtihanlardan geçirirdi. Çeşit çeşit nefsin isteklerini kırmak için perhizler gösterir ve çile çektirirdi. Eşrefoğlu’nu helalar temizliğinden başlatarak en ağır adı bayağı işlerde kullandı. Bu gibi hizmetlerde nefsini kırdıktan ve kalbini tamamen tasfiye ettikten sonra, çok sevdiği beğendiği Eşrefoğlu Abdullah'a kızı ‘’Hayrunnisa'yı’’ vererek kendisine damat edindi. Bu izdivaçtan ‘’Züleyha’’ adlı bir kızı oldu. Eşrefoğlu ailesiyle İznik’e dönmek için izin aldı. Hacı Bayram Veli İrşad’dan mezun olduğu için ona bir alem ve seccade verdi. Fakat o halktan kaçarak münzevi bir hayat geçirdi.
Eşrefoğlu tasavvuf nurunda doymuyordu. Tekrar kayın babasına müracaat etti. O da damadına ‘’Hama’’ şehrinde oturan ‘’Abdulkadir Keylani Hz.’nin’’ evlatlarından ve ‘’Kadir'i tarikatı’nın’’ mümessili ‘’Şeyh Hüseyin'i’’ tavsiye etti. Eşrefoğlu karısı ile çocuğunu merkebe bindirerek kendisi de yaya olarak yola düştü. ‘’Hama’ya’’ vardı. Şeyhin hane halkından çok hüsnü kabul gördü. Karısı ve çocuğu da ayrıca misafir edildi. Kendisi yeniden ‘’çilleye’’ girdi. Çille’de kırk gün kaldı; yarı aç yaşadı. Nihayet vakit tamam olunca Şeyh, Rumi’yi çilleden çıkardı; ona irşat alametleri olarak bir takım eşyalar vererek tekrar İznik’e yolladı. Eşrefoğlu İznik'e gelince yeni şeyhinin verdiği ‘’Rumi’’ lakabını da ekleyerek hayatı boyunca Eşrefoğlu Rumi imzasını taşıdı.
İznik'te gene inziva hayatını tercih etti. Hama’dan gelen bir derviş onun Kemalet ve Keramet derecesini anlattı. Halk ona hürmet ve rağbet gösterdiler. Lakin o halkın hücumundan kaçarak ‘’Tirse Dağı’na’’ sığındı. Tirse kasabasında fıkıh ilminden şöhret sahibi ‘’Beyazit Fakih’le’’ tanıştı. O da oğlu Abdurrahim'i Eşrefoğlu'nun terbiyesi altına verdi. Abdurrahim'i sıkı bir terbiye ile yetiştirdi ve kendisine damat etti. Damadı, Eşrefoğlu’nun vefatından sonra ‘’Kadiri’’ tarikatının ‘’Esrefiyye’’ kolunun müessili oldu. Bundan da ‘’Hamdullah’’ adlı torunu oldu. ‘’Abdurrahim Tursi’’ onu çok severdi ve bu kızının evlatlarından ‘’Eşrefoğlu sülalesi’’ uzun zaman devam etti.
KAYNAK KİŞİ
YAZAR, ŞAİR, ARAŞTIRMACI, ÖĞRETMEN MERHUM EDİP ALİ NURBAKİ