Bazı insanlar dünya prizmasından yedi renk halinde geçen nurun, hakikatte tek renk oluşunu fark edememişler; Semavi dinlerdeki çeşitli rivayet ve tezahürlerin (görünmelerin) çokluğu içinde şaşırmış ve onların ifade ettiği renk birliğini idrak edememişler, anlayamamışlardır. Hatta bu renk çoğunluğundaki renk birliği Hz. İsa’nın mucizeleri arasında idi.
İsa Peygamber, bir küpe aynı renkte giyecekler doldurur; onları aynı küpten başka başka renklere boyanmış olarak çıkarırdı.
Buna mukabil, yüz renge boyanmış bir giyeceği, yine aynı küpten tek renk olarak çıkardığı görülürdü. Burada yüz renkli giyecekten murat insanın vücudu elbisesi idi. İnsanın vücudu beşeri ahlak renkleri ile boyalı idi. Onda nefis varlığının türlü hevesleri, ihtirasları ve dünya istekleri, başka başka renklerde görülürdü.
Fakat bu değişik ve çok sayıdaki renkler Semavi Dinler’in mizacı küpünde tek renge boyanır; bu semavi dinlerin gösterdiği hakikate uyanların vücudunda nefsin ihtiras ve ihtilaflarının zıt renkleri kalmaz, o vücutlar birlik nuru ile aydınlanarak ilahi aydınlığının saflığına bürünürlerdi.
Bu tek renk oluş, hiçbir zaman bir monotonluk ve tekdüzelik değildir. Su altında ve tek renkli bir alemde yaşayan balıklar nasıl bulundukları deryadan haz alır ve onun dışında yaşayamazlarsa tıpkı bunun gibi VAHDET (birlik, teklik) ifade eden ilahi renginde terkibinde o nuru tadabilenler ve o renge bürünebilenler için sonsuz haz vardır.
Bu misallerdeki balıklar gibi deryalarda birer ifade vasıtasıdır. Görünüşteki çokluğu ve varlıktaki birliği ifade için nice benzetmeler yapıldı. Aslında ilahi varlık olan ALLAH bütün bu benzetmelerin üstünde ve benzetilen her varlığın kendisinde ibadet halinde bulunduğu bir özge varlıktır.
Hakikatte, bütün denizler O’nun (Allah’ın) varlığından bir damla bile değildir. Bütün güneşler O’nun nurunun zerresi değildir. Bütün dünya nimetleri O’nun cömertlik hazinesinden bir habbe değildir.
Göklerden Rahmet yağdıran Allah; topraktan nimet yücelten Allah’tır. Toprak O’nun nuru hararetiyle hububat ve mahsule hazırlıklıdır. Doğan varlıkların Allah’ın ihsan ve keremi ile hayat bulurlar. Bunar sadece Allah’ın kudret, hikmet ve adaletinin gerçek bir tecellisidir.
Toprakta yeşeren her nebat, ağaçta renklenen her çiçek, tohumdan gövde ve hayat bulan her zerre, hakikatte kendi dilleri ile Allah’ın sırlarından ilahiler söyler. Baharın toprağa getirdiği haber, sadece yeniden hayat bulmak ve sırları meydana vurmak için nefeslenmiş bir Allah iznidir.
İlahi kudret, kendi varlığını toprağa hissettirirken canlı ve akıllı görünen kişilerin Allah’tan habersiz kalması ne hazin bir körlüktür.
Yeşeren toprak ve renklenen çiçek kadar olsun, Allah’ı sezemediler. Allah’ı idrakten uzak ve onun hakikati nurundan uzak ve karanlıkta kaldılar Buda yüce Allah’ın sırlı bir hikmeti değil de nedir? Hz. Mevlana’ya göre; “hakiki görünüş Kainatta Allah’tan başka bir varlığı göremeyiştir” Nitekim Mutasavvıflara göre; “Varlıklara bakan bir veli için onlarda Yaradan’ı (Allah’ı) görmek, yaratılmışları görmekten daha kolaydır.”