Çok zordur vatanı dışında bir yerde yaşamak. Çok zordur insanların yurtlarını terk etmesi son yıllarda ülkemizi de yakından ilgilendiren mülteciler konusunu detaylıca analiz etmek zorundadır.
Kimi zaman bilinçli olarak insanların yurtlarından koparıldığını görmek gerek. Tabi afetler, kargaşa, savaş, tehlikesi daha iyi yaşam tercihi insanların yurtlarından yuvalarından koparıp başka ülkelere göçe zorlarlar. Meşakkati, zorlukları, sıkıntıları göze alarak ölüm pahasına yola çıkanlar başarabilirlerse bir başka ülkeye sığınarak mülteci durumuna gelebiliyor. Sığındaki ülkede yeni bir hayat onu bekliyor.
Dünyanın değişik yörelerinde tarihten günümüze mültecilik var olmuştur; bundan sonra da olmaya devam edecektir. Haram kazanç peşinde olan mülteci tacirleri, zor durumda olan insanları büyük paralar karşılığında, yine büyük ümitler telkin ederek yola çıkarmaktadır. İnsanların acziyetiyle oynayarak para kazanan bu zalim simsarlar, daha iyi yaşama ümidini istismar etmişlerdir.
Kapasitenin iki üç katı insanı, filikalara, botlara yada kamyonlara bindirerek yola çıkaran zalimler, mazlumların paralarını ve ümitlerini çalarak ortadan kaybolmuştur.
Bizim kültürümüzde sığınan muhacir, sığınılan yerdekilerde Ensar dır. Gelin görün ki her şeyi maddiyatla değerlendiren dejenere batı kültürü bu kavramları da yer ve yeksan etmiştir. On yol öncesinde başlayan BOP projesinin Suriye-ırak ayağı kapsamında bu ülke yönetimleri halkına eziyet ederken ABD si ve de Rusya’sı Suriye ve ırka a demir atmışlardır aralarında ki farklılıklar göstermeliktir. Birleşebildikleri yegane şey İslam coğrafyasına, özellikle de Türkiye’mizi diken üstünde tutmak olmuştu. On binlerce kilometre uzaktaki ABD’nin de Rusya’nın da buralarda işi olmaması gerek. Böyle ülkeleri kendi aralarındaki sorunları kendi aralarında halledebilecekken araya sokulan nifaklarla işgalcileri davete zorlanıyor. Akabinde Türkiye’mizi zora sokan PKK-YPG ye on binlerce TIR silah yardımı yapan ABD ile yine bizi düşmanlıktan geri kalmayan Esed rejiminin hamisi Rusya’nın yerleyişini görüyoruz.
Bu kargaşa ortamından kaçan, kaçırılan sığınmacıların ilk yerleşecekleri yer ülkemiz olmuştur. Batı ülkeleri olabildiğince az ve kalifiye insanları ülkesine alırken bize de demografik yapımızı değiştirecek oranda sığınmacıyı ağırlamak kalmıştır.
Yıllar yılları kovalamakta ama bizde ki mülteci sorunu belki de bilerek uzatılmaktadır. Devlet yetkililerine yapılan ikaz ve uyarılar yeterince kaale alınmamak suretiyle sorun Beka meselesi haline gelmektedir. Konu hakkında dikkate çeken HATAY Büyükşehir Belediye başkanı Lütfi Savaş’ın beyanatını izleyelim.
“ Hatay’ın nüfusu 1 milyon 670 bin. Resmi verilere göre 500 bin civarında, gayri resmi sayı 800 bin üzerinde Suriyeli sığınmacı. Yaklaşık her iki kişiden biri Suriyeli. Hatay’daki doğumların %75’ini Suriyeli kadınlar yapıyor. Yendi doğan her dört çocuktan üçü Suriyeli savaş pisikolojisi hormonları bozmuş on bir ayda doğum yapan, altı yılda 6 çocuk yapan kadınlar var. Çocuğun üç dört eşi var hepsi de çocuk yapıyor. Demografik yapı aleyhimize işliyor, on iki yıl sonra Belediye başkanının Suriyeli olması kimin hoşuna gider?”
Devletimiz bir an önce sınır ötesine yapılan konutlara mültecilerin yerleştirilmesini özen göstermelidir. Hatay’ın ana vatana katılmasını sağlayan iradenin bu gidişle yarı alacağını kestirmek zor değil. İktidarın ve devletin Türkiye’yi Suriyelilerin sayfiye ve üreme alanı yapmama konusundaki tedbirleri merak konusudur.