1895 yılında Sultan Abdülhamit tarafından kurulan ve zamanın zaruretlerinden doğan Acizlerevinin adı Dar-ül Aceze idi. Kimsesizlerin bakıma muhtaçların, terkedilmişlerin gönül avuttukları yerin adıdır; Da’rül Aceze.
Sokak ortalarında, cami avlularında, çöp konteynırları yakınında kundağa ve poşete sarılarak bırakılmışların, aile sıcağını duymaya çalıştıkları yerin adı Darül acezedir. Umutsuzların, hayatı gözyaşlarıyla terkettiği; terkedilmişlerin yine gözyaşlarıyla hayata hazırladıkları hanelerde huzur evleri diye anılıyor.
Zamanımızda dini bayramlarda, seçim atmosferine girildiği dönemlerde siyasilerin bol ziyaret ettiği mekanlardır Huzur Evleri.
Ziyaretine gittiğiniz huzur evi sakinlerine mikrofon uzatıp soru sormaya çalışsanız hemen rahatsız olurlar. ”Bana bir şey sormayın! Benim burada olduğumu kimse duymasın bilmesin.” Cevabıyla karşılaşırsınız. Onun dünyasını karartan şartların insanlığa neler ettiğini, insanlarca bilinmesini neden istemez?
Özelde Darül Aceze, aile problemlerinin bir çıkış yolu olarak toplum hizmetine sunulmuş bir kurumdur. Osmanlı toplumunun, kültürel ve ekonomik yıkım yıllarına rastladığı 1895’te ihtiyar bir ağacın taze bir sürgün verişidir. Dışarıdan savaşlar, içeriden kültür emperyalizmi insanları aile hayatından ve maneviyattan koparmaktadır.
Uzun yıllar Darül Aceze konumunda yöneticilik yapmış değerli bir müdürün verdiği mülakattaki tesbitlerini dikkatinize sunmak isterim;
-Huzur bulmak için buralara müracaatların birinci sebebi şudur:
-Çocuklar yaşlı ebeveynleriyle birlikte olmak istemiyorlar. Batıya göre bizde daha az görülen bu durum yıllar geçtikçe bizde de artmaktadır.
-Ekonomik nedene gelince ailede bey de hanım da çalışırsa evdeki ihtiyara kim bakacak? Ya da evlatları, beyi veya hanımı ölen kişi madden güçlü bile olsa düşünüp çıkış yolu olarak buraları görmektedir.
-Bir üçüncü sebep de sefahat olmaktadır. Adam har vurup harman savurmuş parasını pulunu yemiş, bünyesini yıpratmış ve çareyi acizler-huzur evinde görmüştür.
Aile ve Sosyal politikalar bir bakanlık olarak temsil edilse bile Devlet politikası aileyi koruyup bir arada tutmaktan uzak görünmektedir. Görünen manzara bunu teyit etmektedir. Yapılan diziler, filmler, sosyal medya ve internet yayınları aileyi bir arada tutmak yerine parçalamayı teşvik eder yöndedir. Şefkati insan annesinden alır. Şefkat bir gıdadır. Toplumlara bela olanların yüzde doksanının şefkatten yoksun büyüdüğünü görürsünüz.
Çocuk bakımevindeki bir çocuğun ziyarete gelen kadınlara davranışı oldukça enteresan.
Gözlemi yapan müdür; kadınlara sarılan çocuğun “burunlarını mı siliyorlar?” zannının yanlışlığını tespit ediyor. Meğer zavallılar Ana kokusu arıyorlarmış; aynı kuzular gibi. Otlamaya gidip de, akşam evlerine dönen, adeta vuslat sevincindeki kuzular gibi.
Annenizi huzur evine de yatırsanız, Hilton oteline de yatırsanız tam huzur bulamaz.
Terkedilmiş bir insan huzurlu olamaz. Toplum temeli aile, huzurunun da temelidir. Babasını huzur evine bırakmış, öldüğünde cenazesine bile katılmayan milletvekilinin olduğu bir Türkiye de yaşıyoruz.
Maneviyattan koparılan insanlarda şefkat azalır. Aile bağları zayıflayan toplumlar tehlikelere açık hale gelir. Daha ne zaman devlet politikası haline getireceğimiz istikbalimiz olacak? Izdırabını duymaz isek, sorunların çözümü için gayretimiz olmaz. Her birimiz, siyasetçilerin varlık ve bekamızı ilgilendiren aile sorunlarına yönelik çözümlerini sorgulamayız.
Ülke problemleri karşısında sızlamayan yürek, düşünmeyen beyin bizden değildir,,diyen muhteşem Türkiye ideali olan Bilge Lider Aykut Edibaliye Allah rahmet eylesin.