Yazının başlığındaki sorunun cevabı müsbet olmalı. Çünkü yaradan biz bizden daha iyi bilmektedir Allah'tan umudunu ancak inanmayanların keseceğini beyan buyuruluyor.
Sağlam ve muhkem bir imana sahip olmak buhranlardan çıkışın olmazsa olmazıdır. Sen, imanını kavi tutmaya çalıştıkça sana melekler, sen imanını zayıflattıkça şeytanlar devreye girecektir. Modern hayat dedikleri günümüz yaşantısı, dünyevileşmiş, maddeci ve günahlara ayarlanmış olarak karşımızdadır. Günahın getirisi hemen ya da yakın zamanda oluverirken; bu zihniyete saplanmış birine sevabı zor anlatırsınız. Sevabın getirisi hemen şimdi değil, zamanı gelincedir. Hemen görülebilen etkileri olmakla beraber asıl mükâfatı ötelerdedir.
Hesap günü inancını yitiren insan, günaha bulaşmaktan çekilmediği gibi, daha da ileriye giderek günaha bulanmaya, daha ötesinde ise bu yaşantısını normal gibi görmeye başlayacaktır. Bu durumda melekler mahkum, şeytanlar hakim durumuna gelmiş oluyor. Anlayış, insanın Adem atamızdan, doğuştan günahkâr olduğunu bilinçaltına nakşeden kilise anlayışıdır.
Kutsal değerler zayıflatıldıkça, yerine hemen modern hurafeler, çağdaş putlar, putcuklar hücum etmiştir. Bir olan Allaha inanıp güvenmek yerine insan eşyaya, makama, kadına, şeyhine, dünya menfaatlerine bağlanır hale gelmiştir. Merkezine iman etmiş insanı alan bir anlayış, hakikatin ve bilginin merkezine doğru yürüdükçe "el Hak olan Allah'a ulaşacaktır. Kuran vahiy yoluyla, okunmak, anlaşılmak yaşanıp yaşatmak için indirilmiştir. Dünyanın sonuna kadar da geçerli olduğuna göre insanoğlunun orijinal kalabilen böyle bir kaynağa daima sahip olabileceği büyük bir fırsattır. Adını iyice koymak gerekirse vahiy okunan peygamber, Hz. Muhammed ise yürüyen bir Kur-an’dı. Müslümanlar, inançlarının gereklerini yerine getirip örnek teşkil edemiyorsa bunun İslam’ın özüyle alakalandırılması yanlıştır. O halde Müslüman mümin olmaya çalışarak başlangıç yapmalı.
Yol belli, iz belli, rehber belli. Beklenen mehdi olmayacağına göre beklenen sensin. Hicri birinci yüzyıl ve devamında da Umeyye oğulları, Abbas oğulları, Ehli Beyt tarafları arasındaki taht kavgaları, siyasi hırslar dökülen onca masum Müslümanların kanı bazı Müslümanları ümitsizliğe düşürmüş, onları, dünyadan soğutmuştu. Adaletten umudunu kesen bu kimseler kendi kabuklarına çekilerek Sufi, Zühd kavramlarının oluşmasına zemin hazırladılar. Kur-an’daki tevekkül kavramını yanlış yorumlamaları sonucunda rızk için sebeplere sarılmaya gerek yok, yanlış felsefesine kapı aralandı. İslam’ın özüne ters bu anlayış Yunan ve Roma Medeniyetinin Helenizm suretinde Mezopotamya bölgesini esir almasıyla Tasavvuf adı altında coğrafyamıza yerleşti! Mısır’dan İran’a kadar, Grek ilim, edebiyat, felsefe ve ilahiyatı tedris ediliyordu.
Hint-İran-Zerdüşt kültürleri, Yunan Roma kültürleriyle sentezlenince Tasavvuf ortaya çıkmıştır. İslami kavramların içi boşaltıldı. Kur'an’dan da birçok kelime alınarak bu kavramlar istilacı kültürlerden ödünç alınan muhtevayla dolduruldu.
Hz. Peygamber ve ashabı zamanında tasavvufun (şeyh-mürit) sisteminin, bidat ve hurafelerin zerresi bulunmuyordu. Keramet, velayet, ermişlik gibi şeylerden kimsenin haberi yoktu. Söz konusu İslam dışı anlayış ve yaşayış şekilleri Hint-İran-Zerdüşt- Grek-Roma gibi kültürlerden bağrımıza saplanmıştır.
Dikkat çekici bir husus da şudur: Müslüman tarikatların hiçbiri İslam’ın doğduğu, yayıldığı Hicaz bölgesinden çıkmamıştır. Bu bölge bugün dahi tasavvufa olan mesafeli tavrını korumaktadır.
Peygamberimizi dünyadan el-etek çekmiş gibi gösteren bir sürü hadis üretilmiş, dünya Müslümanın neredeyse zindanı olmuştur. Tasavvufçular daha sonra bu anlayışı ruhbanlığa çevirmiştir.
Allaha direkt ya da dolaylı olarak şirk koşmayan bütün grup, cemaat ve tarikatlar zenginliğimizdir. Kur’an-ı inceleyerek okuyabilen herkes, Kur-an’ın; insanın dünya ve ahiret dengesine yönelik mesajlarını kavrayacaktır. Hakkın inkılabı bir zarurettir. “Köhnemiş, çürümüş, yok olmaya yüz tutmuş toplum mensuplarının, yeniden dirilip Hz. İnsan haline gelmesi, batıl öğretilerin dayattığı yaşayışın yırtılıp atılması, çağın batıl güçlerinin saldırısı altındaki şerefli Türk Milletinin, yeniden insanlığı lider olması buhranlardan çıkış için yeni bir başlangıç olacaktır. Bu ilmin, bilimin, tarihin ve Hakk’ın teslim ettiği gerçektir.”
Millet Davası S.17 Aykut Edibali.
Islâmın gerçek mesajının alınmasına yönelik yazınızı okudum dertlerimize tercüman olmuşsunuz teşekkür ederim, sağolasınız.