Seydiler Kasabasında türbesi bulunan Seyit Hasan Basri Hazretleri bulunduğu çağın hem doktoru hem de din âlimiydi. Fen ilimleriyle din ilimlerinin birleştiği bir eğitim sisteminden ortaya çıkan yüzlerce âlimden sadece birisiydi. Horasan bölgesinde aldığı eğitim sonrası Anadolu Selçuklusu tarafından kendisine vakıf verilerek görevlendirilen bu büyük zât, İslâm geleneğinin en önemli unsurlarından olan vakıf sistemini en güzel şekilde işletmişti. Kendisine tahsis edilen vakıf topraklarından elde edilen gelirlerle memlekete hizmet edecek talebelerin eğitimini sağlıyordu. Bu talebeler hem bilimsel eğitim hem de din eğitimi alarak iki kanatlı olarak yetişiyordu. Zira Hasan Basri Hazretleri kendisi de kuduz hastalığı tedavisine yoğunlaşmış bir doktordu. Dünya kuduz aşısını daha 1885 yılında keşfetmişken, yüzyıllar önce kuduz hastalığı tedavi ediliyordu. Sadece ağustos ayında ortaya çıkan böceklerden oluşturulan karışımla kuduza yakalanmış insanlar kısa sürede şifaya kavuşuyordu. Bu hastalar vakıf geliri sayesinde hamam, yemekhane, misafirhane gibi tüm yerlerden ücretsiz olarak faydalanıyordu. İsteyen hem din eğitimi hem de bazı bilimsel eğitimleri almak için medresede kalmayı tercih edebiliyordu. Kurulmuş olan bu müthiş sistemle verilen hizmetler yıllarca insanlığa fayda sağlamıştı. Bugün gelinen noktada eğitim sistemimiz eğitimin bu iki kanadını birbirinden ayırmıştır. Din ile bilim arasında bir karşıtlık varmış gibi gösterilmiş, ayrılmaması gereken bu iki unsur birbirinden uzaklaştırılarak eğitim bütünlüğü bozulmuştur. Seyit Hasan Basri Hazretleri gibi hem büyük din âlimleri hem de bilim adamları yetişmesi için bu eğitim sisteminin benimsenmesi gerekmektedir. Ayrıca bugün geriye kalan müştemilatlardan cami, türbe ve hamam Vakıflar Genel Müdürlüğünce restore edilerek kullanımını sürdürmektedir.