Karar gazatesinde Sayın Taha Akyol’in yazdığı Koçi Bey Dersleri isimli köşe yazısı benim için çok faydalı oldu. Okurlarımız doğrudan o yazıyı da okuyabilirler. Yazıdan istifade ve istifaza ettiğim hususları kendi anlayışım ve yorumlarım doğrultusunda sizlerle paylaşmak istiyorum. Söz konusu yazıda da ifade edildiği gibi Koçi Bey Sultan IV. Murat ve I. İbrahim dönemlerinde yaşamış, bu iki padişaha da devletteki bozulmalar hakkında “layiha”lar, raporlar sunmuş yüksek dereceli bir bürokrattır. Doğum tarihi bilinmiyor, vefatı 1650 olarak tahmin ediliyor. Kısaca, 17. yüzyıl düşünürüdür. Devlette gördüğü israf, rüşvet, yolsuzluk ve gösteriş gibi sorunları yazdığı lahiyalarla bizzat sorumlularına bildirmiştir. Bu Devlet-i Aliyye’deki şöhret ve süs gibi bulaşıcı bir bid’at yoktur… Yüksek makam sahipleri ve diğerleri ve başkaları elde ettikleri paraları evlere, bağlara, köşklere ve samur kürklere verir, lazım gelirse iki hizmetkarla sefere çıkmazlar.” (.. 68-70) Koçi Bey, devlet bürokratları arasında yaygınlaşan şöhret ve süs özentisini bulaşıcı bir hastalığa benzetir. Maalesef tarihin her döneminde bu hastalığa tutulanların ortaya çıkardığı maliyeti millet sırtına yüklenmiştir. Tabiri caizse sıkıntısını millet çekmiş sefasını ise sorumsuz devlet görevlileri sürmüştür. Koçi Bey işi ehline vermemenin sebebini de rüşvetin devlette hâkim olmasına bağlar. “Bu ilahi emrin gereği gibi yerine getirilmemesine sebep rüşvettir. O kapı açılalı azil ve tayinlerin çokluğu hadden aşırı olup büyükler alçalıp alçaklar mevki sahibi oldu. Dünyanın hali perişan oldu… İslam ülkeleri viran, reaya perişan…” (s. 50, 84) Buradan anlaşılmaktadır ki işi ehline verebilmek ancak rüşvet kapısının kapanması ile mümkündür. Rüşvet meselesini sadece para alıp vermek olarak da yorumlamamak lazım. Her türlü haksız imtiyaz rüşvet sayılır. Tarihten bugüne çok şükür Koçi Bey’ler eksik değildir. En azından çoğunluğu mesuliyetten kurtaracak farz-ı kifaye neviden birileri bulunmalı ki çabuk başımıza bir kıyamet kopmasın.