Kur’ân-ı Kerîm’de adına yer verilen iki gazveden biri Huneyn Gazvesidir (diğeri Bedir). Mekke ile Necid arasında ve güneyde Yemen’e kadar uzanan bölgelerde yayılmış olan Hevâzin kabileler topluluğu ile Kureyş arasında ticarî rekabetin de tesiriyle cahiliye döneminden beri süregelen bir düşmanlık vardı. Bu düşmanlık, Kureyş’e mensubiyeti sebebiyle Resûl-i Ekrem’e ve onun getirdiği İslâmiyet’e de yönelmişti. Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber’in Tâif yolu üzerindeki Nahle’de bulunan Uzzâ heykelini yıktırması, aynı akıbetin kendi putları olan Lât’ın da başına geleceğini düşünen Hevâzin kabilesini telaşlandırmıştı. Tüm bu gerginliklerin neticesinde Müslüman ordusu Mekke’nin fethinden on yedi gün sonra 6 Şevval 8 (27 Ocak 630) tarihinde 12.000 askerle birlikte Hevâzin kabilesi ile karşı karşıya geldi. Ancak Müslüman ordusunun önemli bir kesimi hem sayı çokluğu hem de savaş aletlerinin yeterli olması sebebiyle nasıl olsa biz bu savaşı kazanırız havasına büründü. Güçlüyüz ve bu gücümüzle elbette savaşı kazanırız anlayışı orduya hâkim olmuştu. Ayet-i Kerime Müslüman ordusunun düştüğü bu büyük yanlışı şöyle ifade ediyor; “Andolsun ki Allah size birçok yerde ve sayınızın çokluğundan dolayı övündüğünüz, fakat çokluğunuzun size fayda vermediği, yeryüzünün bütün genişliğine rağmen dar gelip de sonunda arkanızı dönüp kaçtığınız Huneyn Savaşı’nda da size yardım etmişti” (et-Tevbe 9/25). Peygamberimizin (a.s.m) uyarısıyla tekrar toparlanan ordu savaşta muzaffer olmayı başarmıştı. Yine ayet-i kerime bu zaferi şöyle özetliyordu; “Bozgundan sonra Allah peygamberine ve müminlere sükûnet veren rahmetini indirdi; sizin görmediğiniz ordular gönderdi ve münkirleri kahrederek azap verdi ki işte kâfirlerin cezası budur” (et-Tevbe 9/26). Anlıyoruz ki Müslümanlar ne zaman güç, kuvvet ve üstünlük hastalığına yakalansalar başarısız oluyorlar. Dünya saltanatı ve o saltanatın verdiği güce sığınan Müslümanlar bir zaman sonra nefislerini yenilmez bir muktedir gibi görüyorlar. Böylece dinimizde günah sayılan ve hatta şirke kapı açabilen davranışlarda bulunuyorlar. Ancak hep kazanıyorum derken bazen de mağlubiyetle terbiye ediliyorlar. Şükür ki tövbe kapısı açık ve yanlıştan dönme imkânı var.