Bir önceki yazımızda Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Zühtü Arslan’ın; “Bağımsız ve tarafsız bir yargı olmadan bırakın hukuk devletini aslında devlet bile olmaz. “ Sözünü sizlere aktarmıştık. Biz de aynı düşüncedeyiz. Devlet denilen yapı adalet üzerinde durması gereken bir sistemin adıdır. Bu sistemin birbirine karışmadan, dolaşmadan ve birbirinin önüne engel teşkil etmeden ilerleyebilmesi ancak adaletle mümkündür. Burada bahsettiğimiz isim ve resimden ibaret olmayan hakiki adalettir. Yoksa adalet gibi kutsal bir kelime nutuk atmak için kullanılan basit bir kelime hâline dönüştürülüyor. Adalet konuşmaktan öte icraat gerektir. Adaleti fiilen uygulamakla göstermek lazımdır. Toplum, adaletin olduğunu örnekleri ile görmelidir. Bu sayede toplumun adalete olan güveni sağlanmalı ve adaletin var olduğuna inancı artırılmalıdır. Nasıl ki hem abdestsiz hem de kıblesiz namaz olmaz; Müsavatı sağlamayan, herkese eşit davranmayan, kanun önünde herkesi eşit görmeyen, bazı kesimlere iltimas geçen, dış etkilerle karar veren, kanun dışı ceza veren veya kanunun gerektiği cezayı vermeyen adalette, adalet sayılmaz. Herkes tarafından anlaşılabilen bu örnek kafamıza yerleşmelidir. Abdestim yoksa namaz kılamam. Kıbleye dönmediysem yine namaz kılamam. Adalet yoksa da devleti bulamam. Özellikle namaz kılan Müslümanlar adalet konusunda kendilerini gözden geçirmelidirler. Kuran-ı Kerim’in önemli bir kısmı adalete ayrılmıştır. Kutsal kitabımızın üzerinde sıkça durduğu bir meseleyi biz nasıl görmezden gelebiliriz? Adalet konusunda ki yanlış ve eksiklerimizi nasıl sorgulamayız? Bu olacak şey değildir. Namazımız için kıbleyi aradığımız gibi devletimiz bekası ve toplumumuzun huzurla devamı için de adaleti aramalıyız.