İnsan her hususta doğruca yaşamakla mükellef bir varlıktır. Doğruya doğru, yanlışa yanlış demek insanın fıtratında vardır. Fakat birçok noktada insanın yaratılış fıtratı bozulduğu gibi bu husustada fıtratı olumsuz etkilenmiştir. Hakkın, doğrunun, güzelin, emek verenin hatırını tutmakla mükellef insan bu hatırları küçük menfaatlere feda edebilmektedir. İnsanın savrulması hakkın hatırını kırmakla başlamaktadır. Hakkın hatırına konuşması gerekirken başka hatırlar nedeniyle söyleceğini eğip bükmek veya söylemekten çekinmek bunun bir örneğidir. Hakkın hatırını tutan bir anlayışa sahip olabilmek için öncelikle aklımız ile istişare ederek vicdanımıza müracaat etmek gerektir. Akıl doğru yönü gösteremese bile vicdan doğru kararı verecektir. Hakperestlik hiçbir şeyle değişilmez kıymetli bir özelliktir. Hakkın hatırı hiçbir hatıra feda edilmez diye bilmek değer biçilemez bir ifadedir. Hakkı ve haklıyı savunmak insana yakışır bir keyfiyettir. İnsanı adaletsizliğe sevk eden körü körüne tarafgirlikler yerine insanı adalete sevk eden hakperestliğe yönelmek gerektir. Hakkın hatırını kırmadan yaşamak gerçekten büyük bir lütufdur. İnsan bilerek veya bilmeyerek hakkın hatırını kırmış olabilir. Fakat yaptığından pişman olmuş ise elbette tövbe kapısı açıktır. Her insan yeniden hakkın hatırını kırmayan hakperest bir insan olabilir.