Aliya İzzetbegoviç, 1980 yılında yazdığı Doğu-Batı Arasında İslam adlı eserinde, Müslümanları taassup ve istibdattan kurtarmak için şu tavsiyeyi yapıyordu; “Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafının kaynağı budur.” Aliya’nın söylediğinden yola çıkarak bizimde bu konuda acizane ifade etmek istediklerimiz var. Evet, Müslümanlar eleştirel düşünme derslerinden mahrum kaldılar. Ehl-i tahkik olmayı unuttular. Her sözün kalbe girmesine izin verdiler. Meseleleri mihenge vurmak anlayışından uzaklaştılar. İlmin hocası olan merakı terk ettiler. Makbul ve itimat edilir saydıkları insanlardan işittiklerine kanaat ettiler. Kendi ilmi kendine yetmeyen şahısların fikirlerine teslim oldular. Manaya ulaşmak, hakikate nüfuz etmek yerine kabukla oyalandılar. Ömrü çok kısa olan hayali, daimî olan hakikate tercih ettiler. Yeni şeyler üretmek yerine taklide alıştılar. Bir zamanlar İslam âlemi binlerle dâhi, yüz binlerle müdakkik ve yüksek ehl-i tahkik yetiştirirken bugün sadece eskiyle övünmekle yetiniyoruz. Bir zamanlar böyle yapmışız, şöyle ilerlemiş demekle kendimizi tatmin ettiğimizi sanıyoruz. Artık fen ve sanat silahıyla mücadele etme zamanıdır. Kuvveti aklın imdadına ve hissiyatı efkârın (kamuoyunun fikirleri) arkasına gönderelim. Müslümanları yarışta geri bırakan cehalet, fakirlik ve düşmanlığa karşı fen ve sanat ile mukabele edelim. Geri kaldığımız mesafeden hızla ilerleyip dünyaya tam bir hürriyet ve adaleti ulaştıralım.