"Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir." (Mâide Sûresi, 5:32.) Ayeti masumun hakkının korunmasını emreder. İslam alimleri bu ayette ifade edilen adalet anlayışının adalet-i mahzâ (tam ve mükemmel adalet) olduğunu bizlere aktarmaktadırlar. İslam âlimlerinin önemle üzerinde durduğu ve adalet-i mahzâ olarak tanımlanan bu adalet anlayışında tabiri caiz ise “kılı kırk yarmak” esastır. Adalet-i mahzâya göre insanların hak ve hukukları hususunda küçük-büyük ayrımı yapılamaz ve her hak sahibine hakkı en güzel şekilde verilir. Adalet huzurunda kimseye imtiyaz tanınmaz. O huzurda kişinin ünvan ve rütbesinin bir ehemmiyeti yoktur. Herkes kendi hukukunun korunacağından emin olarak “adil” bir adalete güvenir ve bu sayede hukuku çiğnenmiş her masum hakkını almakla memnun ve mesrur olur.
Adalet-i mahzâ anlayışı sadece mahkemelerde değil hayatımızda da uygulanmalıdır. Herşeyden önce kendi adaletimizi sorgulamalıyız. Ailemizde ki masumlara karşı adaletli davranabiliyor muyuz? Çalıştırdığımız işçilerimize veya mesai arkadaşlarımıza karşı ne kadar adaletliyiz? Okulda öğrencilerimiz bizi adaletli bir öğretmen olarak görüyor mu? Bir doktor olarak hastalarımız arasında adaletsizlik yaptığımız oluyur mu? Yazarlar yazılarında adaleti gözetebiliyor mu? Adalet sorularını daha da çoğaltabiliriz. Önemli olan bu soruların cevabı “adaletli” olsun.