Cenab-ı Allah’ın (c.c) Kur’an-ı Kerim’de "Şüphesiz sen en güzel ahlâk üzerindesin" şeklinde buyurduğu Peygamberimiz (sav) den Câbir (r.a.) rivayet ediyor. Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah eski dostluğu devam ettirmeyi sever. Öyle ise onu devam ettirin." (Camiussağir - 1874)
Benim babam falan kimse olsun, ya da falan kişi benim öz kardeşim olsun diyemezsiniz. Onun için “kardeş verilmiş, dost seçilmiştir.” İfadesi çok anlamlı gelir bana. Bir yerde okumuştum “Dostluk, yürürken belirginleşen bir şeydir.” Katlandığımız değil, razı olduğumuz insanlar dostlarımızdır. “Razı olduğumuz dostları versin Mevla.
Büyükler "Önce refik, sonra tarik" derler, yola çıkacağımız insanları dikkatli ve rikkatli seçmemiz tembihlenir. Biz de her dostu iyi seçtiğimizi zannederiz. Ama ''İnsanı, yol değil, yol arkadaşları yorar.'' Yola çıkacağımız insanları yüzde yüz isabetle seçme şansımız ise maalesef yoktur. Çünkü bu seçimi veya elemeyi, esas itibariyle yapacak olan bizler değilizdir; yoldur, yolculuktur. Yanımızdakinin dostumuz olup olmadığı, yolculuk esnasında ortaya çıkar. Tanıdığımızı sandığımız insanları tanıyamamış olmanın üzüntüsü ve şaşkınlığı, bizi, yolculuktan daha fazla yorar.
Nurettin Topçu'' der ki: "Menfaat yaşamak, ahlak ise yaşatmak ister. Bir arada barınamazlar."
Dostluk ortaklık değildir, ticari değildir, dostluk ahlakidir.
Şu yaz sıcağında dostluk, serinlik veriyor mu, vermiyor mu, ona bakmak gerekiyor. Yüzler vardır, ruhun susamasını dindirir. Günün herhangi bir saatinde dostunuz, ben geliyorum. Yüzüne konuşmana, derdimi dinlemene ihtiyacım var dediğinde, -Tamam bekliyorum diyen yüzler lazım insana. İşte tam da bunlara dost adı veriliyor.
Kadim bir dostluğun oluşabilmesi için zorluklara, yokluklara ve imtihanlara ihtiyaç vardır. Bütün bunlardan alnının akıyla çıkan münasebete ise ''sınanmış dostluk'' diyoruz. Şöyle anlatalım: Asıl marifet, bahar aylarında veya yaz mevsiminde değil, kışın açabilmektir. Yani iyi gün dostu olmak kolaydır, en mühimi, kötü gün dostu olabilmektir. (İbrahim Tenekeci)
İnsana en çok dokunan kış mevsiminin soğukluğu ya da Afyon’un ayazı değildir. Yıllarca dostunuz zannettiğiniz insanların sahip olduğu marifetlerle gurur duyarsınız, onların mutluluğunda sen daha daha mutlu olursun, hep onları öne çıkarmak sen arkada kalmaktan mutlu olursun. Sonra senin kazanımında o dost zannettiklerinin çekememezliğini hatta kıskandığını görürsün. Üstelik bunu da kendilerince dostluğa zarar vermeden garip garip sebeplere bağladığını görürsün. Zamanında onun başındaki musibeti kaldırmak için gece gündüz gayret edersin. Sonra sana der ki: Zaten o zaman benim için gayret etmedin. Sana dokunur bu. Üşürsün. Üşüdükçe yanarsın. Yandıkça üşürsün. “Sınanmış dostluk” dedik ya! Şükredersin göremediğin yüzleri gösterene…
Sonuç: Show, alkış, maddiyat, mesleki ikbal ve buna benzer dünyevi şeyler için ''kırk yıllık dostların'' birbirini yok saydığı günlerden geçiyoruz. Hesap yapmaktan iş yapmaya veya dostluk kurmaya vakit bulamayanların sayısı da her geçen gün artıyor.
Anadolu kadınlarımızda “ahiretliğim”diye bir terim vardır. Yeni nesil karşılığı sağdıçlık yada kankalık gibi kelimelerle anlatılabilir mi? Bence anlatmakta anlamakta zor. Anlatılmak istenen şu olsa gerek: Ben dünyada senle olmaktan, senin dostun olmaktan, senin sevincini hüznünü paylaşmaktan o kadar mutluyum ki! Ölünce Ahirette de seninle dost olmak isterim. Böylesi dostlarımız olsun inşallah.
Dostlukların kurban olduğu değil, dostlar için kurban olunabilecek nice bayramlara…