İnsan, toplu yaşayan varlıktır. Yaşadığı yer ister köy isterse şehir olsun mutlaka uzak yakın bir komşusu olacaktır. Komşuluk hukuku bir toplumun huzurlu olması açısından son derece önemlidir. Komşusundan emin olmak bir Müslümanın temel vasıflarındandır. İyi Müslüman olmanın şartlarından birisi de komşularına iyi davranmak olduğunu sevgili peygamberimiz şöyle haber vermektedir: “ Komşularına iyi komşuluk et ki gerçek Müslüman olasın “ ( İbn Mâce, Zühd, 24; II, 1410. )
İçinde yaşadığımız zaman dilimi birçok şeyi değiştiriyor. İnsanoğlunun içinde bulunduğu dünyevi imkânlar, kendisini müstağni kılıyor. Sanki kendi kendine yeter anlayışına götürüyor. Halbuki kişinin veya toplumların maddi imkanları ne kadar artarsa artsın, mutlaka karşısında başta aile yakınlarından olmak üzere insani dokunuşa candan bir merhaba sesine, hû komşu diye seslenen bir sıcak nefese ihtiyacı vardır.
Komşuya karşı iyi davranmak her Müslüman için imanın gereğidir. Kutsal kitabımız şöyle buyurmaktadır: “Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Nisâ, 4/36)
Her konuda olduğu gibi komşuluk anlayışında da sevgili peygamberimizin hayatı ve davranışları bizim için yegane örnektir. Efendimiz buyururlar ki: “Cebrail, bana komşu hakkında o kadar tavsiyede bulundu ki, onu mirasçı kılacak sandım.” (Buhârî, Edeb, 28;VII,78 )
Özellikle şehirleşmenin artması ile birlikte apartman hayatı ağırlık kazanmaya başladı. Eski Türk filmlerinde bazı sahneler vardır. Cumbalı evler, sokaklarında çocukların neşeyle oynadığı görüntüler. Hepimizi duygulandırır. Komşu komşunun külüne muhtaçtı. Komşuda pişer, bize de düşerdi. Şimdilerde ise, dev binalar yükseliyor her yerde. Kentsel dönüşümleri yetkililer heyecanla anlatıyor. Ama ayrı düşen komşuluklar ve savrulan kalplerimize neler oluyordu? Bunu soran veya anlatan yok.
Cebrail’in kendisine gelip komşuyu tavsiye ettiğini hem de mirasçı kılacak kadar ısrar ettiğini anlatıyor Hz. Peygamber. Komşularla paylaşılırdı, tuz lazımsa çekinmeden istenirdi. Yoğurt mayası da, hamur mayası da her zaman bir komşuda bulunurdu. Modern dünyanın algıları bizi bir yerlere savuruyor. Sadece komşuluk mu? Akrabalık, arkadaşlık ve dostluk anlayışları da savruluyor. Kur’an-ı Kerim yakın komşu ve uzak komşu uyarısında bulunuyor. ( Nisa, 4/36) Hz. Peygamber ise, evde pişen çorbanın suyunu fazla koyarak komşuları da nasiplendirmemizi öğütlüyor. (Müslim, Birr 142 ) Allah’a ve ahiret gününe inanan komşusuna iyi davransın uyarısında bulunuyor. ( Müslim, Îmân 74, 75 )
Her devrin sosyal şartları ebetteki farklı olacaktır. Nasıl fakihlere ve müçtehitlere zamanının dertlerine çare üretme görevi düşüyorsa, hepimize komşuluk gibi alanlarda da yeni modeller ve çözümler üretme görevi düştüğüne hiçbirimizin endişesi olamaz herhalde. Bunun için savrulmayı bir kenara bırakarak meşru imkanlar üretmeliyiz. Ramazan iklimi, bayramlar, kandiller v.b imkanlarla bir komşuya selam vermek, hal hatır etme imkanı yakalamalıyız. Hastası olan veya cenazesi olan bir komşu asla ihmal edilmemeli. Komşuların nazı çekilmeli. Dertleşilmeli, halleşilmeli. Komşuların çocuklarına ilgi göstermeliyiz. Bizden davranış modelleri almalılar.
Bir komşu ile bir kahve içimlik dertleşmek, tarifi imkansız bir hazdır bilenlere. Komşuyu teselli etmek veya komşusu tarafından teselli edilmek ne büyük bir ikramdır. Hazırlıksız misafiri geldiğinde kapı dibi komşusunun bir kase katkısı ile rahatlamanın mutluluğu başka ne ile bulunur.
Esasında kişinin komşuluk anlayışı Allah’a olan komşuluk anlayışı ile alakalıdır. Çünkü gönlünü Allah’a komşu kılamayan kimse, kimselere komşu olamaz. Allah’ı komşu bulan, herkesi ve her şeyi komşu bilir. Allah’ın komşuluğunu kaçıran ise, kimseye komşu olmaz, hiçbir şeyden yakınlık alamaz. O’dur bize komşuluğu öğreten, O’nun elçisidir bize komşu hakkının güzelliğini miras bırakan.
Bu itibarla komşu komşuya zarar vermez. Malını ve evini zarar gelmesin diye gözetir. Darda ise, sessizce yardım elini uzatır. Akşam namazı karanlığında kimsenin görmediği, el ayak çekildiğinde darda olan komşusunun kapısını çalar ve yardım için yanında olduğunu haber verir. Eskiden evler çok katlı değildi. Katlar çoğalınca araya katmanlar mı girdi? Köylerde evlerimiz topraktan idi. Betonarme binalara geçince komşuluklar da mı dondu? Basit bir kilitle avlu /cümle kapısı kapanırdı. Belki sadece bir iple bağlanırdı. Bu evde kimsenin olmadığının aynı zamanda habercisi idi. Evlerimizde sensörlü kilitler var artık. Komşuluklara kilitler mi girdi. Çat kapı diye bir tabirimiz vardı. Şimdi ise, habersiz gidilir mi? oldu. Komşunun çocuğu mahallenin büyüklerini kendi büyükleri gibi hürmete layık görürdü. Şimdilerde ise, bireysellik ve özgürlükler öne çıkar oldu. Mahallenin yaşlıları ise, ayrı bir öneme sahipti. Çünkü Müslümanlar Efendimizin şöyle buyurduğunu bilirler: “Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lutfeder. ” (Tirmizî, Birr 75)
Komşu çocuklarının mevsimine göre sokaklarda beraberce oynağı oyunlar vardı. Şimdilerde kaç çocuk körebe oynuyordur acaba? “ Yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım “ oyununu bilen kaç komşu çocuğu kaldı. Baharda komşuların kapısı çalınarak yiyecek toplayıp kırda topluca yiyen çocuklar var mıdır acaba? Artık akıllı (!) telefonlar var, tabletler var ve sınırsız bir dünya (!) internet var. Ama sıcak bir komşu sesinin yerini hangisi tutabilir ki?