Rabbimizin dünya imtihanında bizlere takdir ettiği kısa bir zaman vardır. Bizler bu zamana “ömür” diyoruz. Beyhude geçirilmiş bir hayata ömür denilemez. Ömür, iyilik ve güzelliklerle geçirilmiş bir hayattır. Ömür, insani ve ahlaki erdemlerle tezyin edilmiş bir hayattır. Ömür, emanet ve sorumluluk bilinciyle iman ve salih amellerle mamur kılınmış bir hayattır.
Her kula verilen nimetlerin başında da zaten ömür nimeti gelir. Ömür, kişinin yaşadığı zaman dilimidir. Veya doğumla ölüm arasındaki geçen zaman dilimi. Her nimet sorumluluktur. Bize verilen her nimetin hesabını vereceğiz. Kutsal kitabımızda şöyle haber verilmektedir: “ Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz? “( Tekasür,102/8). Ömür, Allah’ın biz kullarına verdiği nimet dedik. Kişi ömrünü nerde fenâ ettiğinden / tükettiğinden hesaba çekilecek. Ömür de, hayat ve ölümün yaratılış gayesi var. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “ O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. “ ( Mülk, 67/ 2)
Biz ömür çizgimizin ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Bu bize bildirilmedi. Bu sebeple bize düşen ömrümüzün kıymetini bilmektir. Müslüman kişi imanı gereği ömrünü iyi geçirmekle mükelleftir. Bereketlendirmek durumundadır. Geçen gitti, geleceğin garantisi yok, o zaman vakti, ânı iyi değerlendirmek bize düşen görevdir.
Ömrün çokluğundan ziyade bereketli olanı önemlidir. Çünkü dünyalık nimet gibi ömrün de çok olması biz insanların hoşuna gider. Tûl-u emel, yani sonraya ait önemli beklentiler, hesaplar ve yapılabilecek onlarca iş bizim zihnimizi daima meşgul eder. Ömür sınırlıdır. Bu itibarla biz dinen mükellef olduğumuz andan itibaren kulluğumuz gereği üzerimize düşen görevlerimizi yerine getirmekle sorumluyuz. Ve Kur’an’ın öğrettiği anlayış şudur: “ Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et “ ( Hicr, 15/99). Dolayısıyla kişi âkil-bâliğ olduğu andan itibaren ölünceye ömrünü kulluk dairesinde geçirmekle mükelleftir.
Peygamberimiz (s.a.s), “Kıyamet gününde insanoğlu şu beş şeyden hesaba çekilmedikçe Rabbinin huzurundan bir yere kımıldayamaz.”(Tirmizi kıyame1) buyurmuştur. Hesabını vereceğimiz ilk nimet, ömür nimetidir. Ömrümüzü nerede, nasıl geçirdiğimizden, zamanımızı nasıl değerlendirdiğimizden, hâsılı bütün yapıp ettiklerimizden sorguya çekileceğiz. Kıyamet gününde bize yöneltilecek olan ikinci soru gençliğimizi nerede, nasıl geçirdiğimizdir. Bu soruyu hiçbir zaman zihnimizden çıkarmamalıyız. Rabbimizin huzurunda bizlere sorulacak bir diğer soru ise ilimle ilgilidir. O gün şu sorulara muhatap olacağız: İlminle amel ettin mi? Onu insanlığın hayrı ve yararına mı kullandın mı? Diğer soru ise Allah’ın bize lütfettiği kazancımızla ilgili olacaktır. Rabbimiz, malını nereden kazandın, nereye harcadın? Helale harama riayet ettin mi? Yoksulun, ihtiyaç sahibinin hakkını gözettin mi? diye soracaktır bizlere. Zira mal, servet, her türlü imkân ve kazanç Yüce Rabbimizin bizlere birer emanetidir. Bütün bunlar zihnimizi, kalbimizi, geleceğimizi esir almamalıdır. Gündelik hayatta kişi maişetini temin ile meşgul olurken helal ve haram dengesine dikkat eder. Diğer taraftan birbirini destekleyen temel kavramlardan şükür ve kanaat gibi değerlere de dikkat eder. Kul, çalışır ve didinir. Ama bazen elde edemeyebilir. O zaman isyan etmez sabır üzere olur. Kanaati ve tahammülü vardır. Olanla iktifa etmek gibi bir hususiyeti vardır. Tevekkül eder ve hakkında hayırlı olan şeyleri murad eder. Ömrünü bereketli kılmak için gayret içinde olur. Ömrün bereketi kişinin uzun yaşaması ve malının çok olması ile bağlantılı değildir. Ömrü kısa olabilir veya malı az olabilir. Ama yaşadığı hayat huzur dolu olursa bereketi de o oranda çok olur.
Konumuzla ilgili Peygamber Efendimizden bazı mübarek sözleri aktarmak isterim:
- Ömer b. el-Hattâb (r.a.)'den; demiştir ki: Resûlullah (s.a) , beş şeyden (Allah'a) sığınırdı: Korkaklıktan, cimrilikten, kötü ömür (ihtiyarlık)dan, kalb fitnesinden ve kabir azabından.(Ebu Davud, Tefriu' ebvabi'l-vitr, 32)
- Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İhtiyarın kalbi uzun ömür ve fazla mal elde etmeye karşı gençtir.” ( Tirmizi, Zühd, 28)
- Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “ Ademoğlu ihtiyarladıkça iki yönü gençleşir; uzun ömürlü olmak ve çok mal elde etmek.” ( Tirmizi, Zühd, 28)
- Ömer (r.a)’den rivâyete göre, Peygamber (s.a.v): “Korkaklıktan, cimrilikten, kötü bir ömür geçirmekten, kalbin fitnesinden ve kabir azabından Allah’a sığınırdı.”(Nesai, İstiâze, 27)
- Ebû Hüreyre (r.a) ‘den rivayet edildiğine göre Nebî (s.a)şöyle buyurdu: “Allah, altmış yıl ömür verdiği kişinin mazeret gösterme imkânını ortadan kaldırmıştır. ”( Buhârî, Rikak 5 )
- Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a) şöyle buyurdu: “Rızkının çoğalmasını, ömrünün uzamasını isteyen kimse, akrabasını kollayıp gözetsin. ” ( Buhârî, Edeb 12, Büyû` 13; Müslim, Birr 20, 21. )
Yüce Allah’ım ömrümüzün kalan kısmını geçen kısmından daha hayırlı ve bereketli yaşayabilmeyi bizlere nasip eylesin. Hesabını veremeyeceğimiz bir hayat yaşamaktan hepimizi muhafaza eylesin.