En son İzmir’de yaşadığımız deprem vesile ile bir kez daha gördük ki, insanlık olarak ne kadar aciz olduğumuzu hatırladık. Deprem hayatın bir gerçeği. Ama bu bizim “ne yapalım kaderimiz “deyip geçiştireceğimiz bir hadise değil. Bilakis her manada tedbirlerini almamız gereken hayati bir konudur. Afetlere karşı hazırlıklı olmak esasında bizim için imanımızın bir gereğidir. Yani hem madden hem de manen hazırlıklı olmak gerektiğinin bir kez daha gördük.
Elbette her yaşadığımız olaydan ders almak bizim için bir görevdir. Ama hemen şunu söyleyelim ki , yaşadığımız bir felaketi bir olay veya günah ile bağlantı kurmak akait açısından sağlıklı değildir. Çünkü yasadığımız her olay esasında öncelikle bir imtihandır. Sonrasında ise deprem gibi bir afette yıkılan binalar ve diğer olaylara baktığımızda bizim dünyevi olarak almamız gereken tedbirlere ne kadar uyuyoruz? Allah’ın yarattığı fizik kurallarına ne kadar tedbir alıyoruz? Sorularına verdiğimiz cevaplar hepimiz için düşündürücüdür.
Eğer depremleri sadece işlenen günahlar ile bağlantı kurarsak Amerika veya Avrupa’da günahların yoğun yaşandığı şehirlerin durumu nasıl izah edeceğiz ki? Dünyanın birçok şehrinde deprem bir manada yaratılışın kanunudur. Ama Allah’ın verdiği akıl ve ilim nimetine göre davranan toplumlar bu tür afetler karşısında daha tutarlı ve hasarı daha az atlatmaktadırlar. Bunun herhalde en tipik örneği Japonya’dır.
Deprem başta olmak üzere afetlerde kaybettiklerimizi hep beraber üzüldük. Vefat eden kardeşlerimize Rabbimden rahmetler niyaz ederiz. Geride kalan kardeşlerimize de sabırlar dileriz. Ve günler sonra göçük altından çıkan ve canın ne istiyor diye sorulduğunda “köfte ayran “diyen minik Ayda bebeğin kurtuluşunu hep beraber göz yaşları ile izledik. Onun kurutuluşu sebebiyle rabbimize hamd ettim. Her deprem sonrası suçlamalar, karşılıklı ithamlar, mevzuat, inşaat kalitesi ve daha birçok şey konuşuldu ve konuşulacak. Ama şu var ki insanoğlunun tamahı, dünyaya ölçüsüz sahiplenmesi esasında asıl depremin kendisi değil mi? İlgililer ve yetkililer mevzuatı düzenleyecek. Ama arsa sahibi, bina sahibi, usta, amele ve herkes yaptığından mesul değil mi? Kur’an’ın öğrettiği “amel-i salih” kavramı sadece namaz da mı geçerli? Müslümanın yaptığı her işin sağlam, düzgün ve insan merkezli olması gerekmiyor mu?
Deprem ben de başka bir acıyı hatırlatır. Rahmetli babamı 12 Kasım 99 Düzce depreminin olduğu gün kaybettim. Tam 21 yıl önce vefatı o güne denk geldi. Deprem de değildi belki ama o gün kaybetmiştim işte babamı. Depremde babasız kalan birçok çocuk gibi öksüz kalmıştım. Dün 12 Kasım idi. O depremi yaşayanlar nasıl unutabilir ki. Ben hiç unutmadım. Zamanın hayat şartları çocuklarına zaman ayırıp sevdiğini göstermesine engel olmuştu. Ben biraz yaşlılığına denk gelince dedenin torun sevdiği gibi beni sevdiğini hatırlıyorum. Nazan Bekiroğlu Yusuf ile Züleyha kitabında şöyle diyor: “Bir baba, bir anne gibi taşımasa da karnında, kanından yaptığı sütle beslemiş olmasa da; bir yanını tamam ettiği, hayatına sebep olduğu yavruları arasında ayrım yapabilir mi?” Yapamaz elbet. Ama çocuğuz işte, en çok sevilen olmak istiyoruz. Hiçbir evlat anne kokusunu unutamaz. Ben babamın da kokusunu hiç unutmadım. Yakup’un Yusuf’un kokusunu unutmadığı gibi, Yusuf’ un Yakup’u özlediği gibi. Şairler ve düşünürler “baba” figürünü genelde “dağ”a benzetir. Çok yerinde bir benzetme. Babamız fakir veya zengin fark etmez. Ne zaman ayağımız takılsa onun gölgesini aramaz mıyız? Hayatta iken belki yeterince kıymetleri bilinmez. Ama babanın kıymetini anlatan birçok güzel sözlerimiz vardır. Biz birini överken ne deriz: “baba gibi adam veya baba adam”.
Yaratılışın kanunu böyle değil mi? Her doğan yaşlanır ve ölür. Bazen de yaşlanmadan ölür. Bazen kazada, bazen depremde, bazen de selde. Ve herkesin bir mirası vardır. Dünyalık hepimizin hoşuna gider. Kur’an, mal ve evlat dünyanın süsü demiş. Ne güzel tarif değil mi? Helalinden dünyalık elbette güzeldir. Ama daha da güzeli bir babanın geride bıraktığı evlatlarına bırakacağı en güzel miras : güzel ahlaktır. Ne güzel buyurmuş Kutlu Nebi s.a : “Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha değerli bir miras bırakmış olamaz.” (Tirmizî, Birr, 33.)
Önden gidenlere Rabbim rahmetiyle muamele etsin .