Hiç şüphesiz ki zaman bir şeyleri bizden çalsa da, bize kalan bir vefa, bir kelam, bir selam, bir de güzel dostluktur.
Vefa, kalplerden kalplere uzanan tatlı bir yoldur. Öylesine güzel bir yoldur ki, şeritleri bile sınırsız bir yol. Öyle bir yol ki bütün bir yol boyu misli görülmemiş güzelliklerle dolu bir yol. Üzerinde hiçbir engel bulunmayan bir yol.
Vefa öylesine bir kelimedir ki çok ağırdır, bazı insanların bunu taşıması mümkün değildir. Yaptığınız vefa örneği bir gün gelir size hiç şüphesiz ki cefa olarak dönebilir.
Vefa duygusu, insanların kalplerini birbirlerine kırılamayacak ve kopmayacak zincirlerle bağlanmıştır. Bu kalpler katı halden sıvı hale gelmiş kalplerdir.
Vefa, yapılan iyiliği, güzelliği, dürüstlüğü ömür boyu hiçbir zaman unutmamaktır. Vefanın en büyük özelliği de bu yapılanların kalplere hiçbir zaman silinmeyecek bir şekilde kazınmış olmasından kaynaklanır.
Osman hoca’nın ilk imamlık görevi doğu illerinden Ağrı iline çıkmıştı. Hanımını da yanına alarak görev yerine giden Osman Hoca şirin olan o köyde uzun zamandır köylerine imam gelmediği için köylerine yeni gelen Osman hocayı dört gözle bekleyip bağırlarına basmışlardı.
Osman Hoca görevine aşkla, şevkle e heyecanla başlamış bulunuyordu. İlk görev yeri burasıydı. Görevine başlar başlamaz Allah’ı sevi konumunda olan camiyi sadece namaz vakitlerinde değil diğer zamanlarda da açık tutup insanlara faydalı olmaktı.
Osman hoca köylüye kendini sevdirmişti. Hemen hemen her gün evine komşuları tarafından yemekler eliyordu. Hanımı genç kızları ve ev hanımlarını Kur’an öğretmekteydi. Osman Hoca da Kur’an bilmeyenlere Kur’an dersi vermekteydi. Kur’an öğretmenin yanında öğle ve ikindi namazlarının öncesinde ve sonrasında camiye gelenlere ilmihal bilgileri öğretmekteydi. Diğer
Zamanlarda da köy odasına giden Osman hoca köy odasına gelenlerle sohbetler ediyor ve onlara lazım olacak bilgilere kısa hikâyelerle ve kıssalarla anlatmaya çalışıyordu. Kısa süre içinde Osman hoca kendisini köylülere sevdirmiş bulunuyordu.
Osman Hoca görevine başlayalı neredeyse bir yıl hemencecik doluvermişti. Osman hoca yıllık iznini alarak memleketine gelmişti. Bayram dönüşü izin bittiği için her ne kadar otobüsten yer ayırtmış olsa da İzmir’den kalkan otobüsün biletlerinin kontenjanları da satılmış bulunuyordu. Tam da otobüs geldiği sırada görev yaptığı köyden birisi otobüsten inerek yanına yaklaştı, kucaklaştılar. O da bir iş için İzmir’e gelmiş ve eve dönmek için otobüs yolcusuydu hanımıyla birlikte.
Numaralı yerler daha önceki yerde biletleri satıldığından Osman hoca hanımıyla birlikte ayakta gitmek zorunda kalmıştı. Aynı köyde ki o vefalı kişi Osman Hoca’ya dedi ki: “Hocam senin hanımı bizim hanımın yanına oturtalım. Ben senin için ayakta gitmeye razıyım, sen ve ben taburede oturarak gideliz. “ demesi üzerine Osman hoca o kadar duygulanmıştı ki bu hareket ve davranış vefa’dan başka bir şey değildi.
Bu olay yaşanmış bir hadise ama birilerine vefa’nın ne olduğunu çok güzel bir biçimde anlatmaktaydı. O adam köylerinde görev yapan hocayı çok sevdiği için hocanın hanımın9ı koltuğa oturmasına izin vermiş ve kendisi ayakta gitmeye razı olmuştu. Her bir insan bunu yapamazdı. İşte bu olay güzel bir vefa misaliydi.
Ne demiş bilge bir adam: “Kendini bilen cana yakın imanlı ve inançlı insanların idealleri, vefaları, sevgileri ve muhabbetleri vardır, sıradan insanların ise sadece hevesleri vardır.”