Cenab-ı Rabbül âlemin insanı eşrefi mahlûk olarak yaratmış ve diğer bütün yarattıklarını da onun
emrine vermiş. Yoktan var edilen insan için en önemli hususlardan birisi temsil vasfı bir diğeri de tebliğ vasfıdır.
Bu iki hususun ilimiz Yonca altı cami görevlileri Muammer ve Orhan hocalarımız tarafından bilfiil olarak yerine getirildiğini gördüm. Bu gördüğüm husus beni baya bi etkiledi. Ben de bu husustan etkilendiğim için siz sevgili okurlarıma durumu iletme görevini yerine getireyim diye düşündüm.
Hiç şüphesiz ki insan her şeyi bilemez. Her ne kadar kitap okusa da, ilim meclislerine devam etse de mutlaka bir bilmediği mutlaka vardır. Onun için okumak, anlamak ve anlatmak önemli bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kendini bilen Müslüman, Müslüman gibi yaşamasını, konuşmasını, oturmasını, kalkmasını, yemesini, içmesini, yardıma muhtaç aileleri düşünmesini, cömert olmasını bilmelidir ki temsil görevini bi hakkın yerine getirebilsin.
Yine kendini bilen Müslüman ilim tahsil ederek öğrendikleriyle amel etmesinin yanında o öğrenmiş olduğu bilgileri birilerine anlatarak tebliğ görevini yerine getirmiş olsun. Bu durum toplumun başta anne-baba-öğretmen e imam olmak üzere hepimizin görevi olmalıdır diye düşünüyorum.
Ramazan ayında değil diğer aylarda ve günlerde cami görevlileri ikindi namazından sonra birkaç dakika Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in önemli Hadis-i Şeriflerinden birisini cemaate anlatarak tebliğ görevini bi hakkın yerine getirmektedirler. Rabbim onlardan ve onlar gibi olanların sayısını artırsın diyerekten kendilerine teşekkürleri arzetmek istiyorum.
&&&
RAMAZAN GELDİ RAMAZAN!
Onbir ayın sultanı Ramazan ayı geldi. Hoş geldi, hoşluklar getirdi. Sevgi, saygı, hoşgörü ve muhabbet getirdi. Birlik ve beraberlik getirdi. Yardımlaşmayı getirdi. Öksüzleri ve yetimleri sevindirmeyi getirdi. Orucu getirdi, teravihi getirdi. Sahuru ve iftarı getirdi. Sabır etmeyi, tahammül göstermeyi, yardımlaşmayı getirdi. Susmayı, yerinde konuşmayı, sabır göstermeyi getirdi. Birilerinin gönlünün alınması hususunu getirdi.
Şöyle bir kendimizi yoklamaya çalışırsak yukarıda hususların yerine gelmesindeki başarı karnemiz nasıl hiç düşündük mü? Yapılan güzel amellerin sevaplarının amel defterimize geçirildiğini düşündük mü? Soframızda yediğimiz yemeklerin başkalarının sofralarında bulunup bulunmadığını düşündük mü? Sahura kalktığımızda hemen teheccüd namazını kılmayı alışkanlık haline getirdik mi? Ağzımıza fermuar çekerek elin etlisine sütlüsüne karışmamayı öğrenebildik mi? Elimizde olanla yetinmeyi, başkasının elinde olana haset etmemeyi kavrayabildik mi? Beş vakit namazlarımızı cemaatle eda etmeye özen gösterdik mi? Her zaman en güzeli, her şeyi kafaya takıp mutsuz olmak yerine “Hayırlısı” deyip Allah’a güvendik ki? Her gün yatmadan önce o gün akşama kadar işlediğimiz günahlarımızı ve sevaplarımızı manevi teraziye koyup tartmaya yönelebildik mi?
Rabbim yukarıda zikredilenleri yapanlardan eylesin. Rabbim cümlenizden razı olsun. Rabbim bütün okuyucularımızın ömürlerine ve kazançlarını bereketli eylesin. Daha nice nice Ramazan aylarına ve bayramlarına erişmeyi nasib-i müyesser eylesin. Âmin.
&&&
ÖNEMLİ BİR HUSUS!
Hz. Ali (r.a.) Efendimiz Şöyle buyuruyor:
-Bir kimse, özünde şu altı huya sahip olursa; Cenneti aramasına lüzum kalmaz. Cehennemden kaçmasına da hacet kalkmaz. Yani cenneti aramadan bulur, kaçmadan da cehennemden de kurtulur. O altı husus şunlardır:
1-Allah’ı bilip itaat etmek.
2-Şeytanı bilip asi olmak.
3- Hakkı bilip uymak.
4-Batılı bilip kaçmak.
5-Dünyaya bilip atmak.
6-Ahireti bilip istemek.