Kendini bilen kişi her bir insanı sadece ve sadece Allah rızası için hatasıyla ve kusurlarıyla sevmesini bilmelidir. Hiçbir insan mükemmel değildir. Mükemmellik hiç şüphesiz ki peygamberlere has bir özellik olsa gerek. Her bir insan zaman zaman hata ve kusur işleyebilir. Biz bunları hoş görmekle dostlarımızın ve arkadaşlarımızın sayısını artırabiliriz. Önemli olan husus insanların birbirlerini Allah rızası için sevmesidir. Birbirlerini Allah rızası için seven insanlar birbirlerinin hatalarını ve kusurlarını görmezden gelirler. Hatalar ve kusurlar örtüldüğü zaman dostluklar zedelenmez. İnsanlar birbirlerini böylece hoş görmeye alışırlar. Hal böyle olunca da insanlar arasındaki dostluk bağı günden güne güçlenir ve kuvvetlenir.
Bütün insanlara karşı hoşgörülü olmaya çalışmalıyız. Hiç şüphesiz ki hoşgörü açılmayan kapılan bir noktada kilidi konumundadır. Kendini bilen insan başkalarının kusurlarını görme yerine bir baksa ve kendi kusurlarını görse ne iyi olur. Zaten insan kendi kusurlarına bakmayınca hep başkalarında bir kusur arama yoluna gider değil mi?
Kendini bilen insan büyükle büyük, küçükle küçük olmaya çalışandır. Bu durum hiç şüphesiz ki küçüklere bir şeker vererek de olsa onları sevindirmek, başlarını okşamak ne güzel olur. Bir Allah dostunun söylediği şu söz ne kadar anlamlı: “İnsan sevdiğinin yanına giderken eli boş gitmemeli.” Hediyeleşme hiç şüphesiz ki aralarına karlı dağlar girmiş insanları bile birbirine yaklaştırır.
Öte yandan insanları da zengin, yoksul, güzel, çirkin, makam sahibi, işsiz, güçsüz olduğuna bakmadan her birini kucaklamaya çalışmalıyız. Çünkü yarınların ne getireceği hiç belli olmaz. Zengin olan kişi bir bakmışsın yarın fakir olabilir. Bugün için namaz kılmayan, kitap okumayan, yarınlarda seni fersah fersah geride bırakabilir. Önemli olan8 husus, insan sokağa çıktığında gördüğü her bir insanı kendinden hep üstün vasıflara sahip olduğun zannıyla hareket etmelidir.
Yine hiçbir kimseyi horlamaya, çalımlamaya yeltenmeyiniz. Hiçbir insanı düşüncelerinden dolayı kınamayınız. Sonradan kınadığınız bu husus sizin başınıza gelebilir. İnsanları hep sevmenin yolu okumadan, öğrenmeden, ilim meclislerine devam etmeden geçer. Anne ve babaların en önemli görevlerinden birisi de çocuklarına küçük yaşlarda milli ve manevi değerleri onların kalplerine işlemeleri hususudur. Bilindiği gibi ağaç yaşken eğiliyor, çocuk küçükken terbiye ediliyor.
Diğer taraftan dini meselelerde işin bir fetva, bir de takva yönü vardır. Her ikisini de öğrenmemiz gerekir. Öğrendikten sonra uygulama safhasına gelince fetvayı bir kenara koyarak işin takva yönüne bakılmalıdır. Bu durum insanın zirvelere doğru gitmesine vesile olur.
Diğer bir önemli husus da insanların birbirleriyle hem üzüntülerini ve hem de sevinçlerini paylaşma hususudur. Hiç şüphesiz ki üzüntüler paylaşılınca azalır. Sevinçler paylaşılınca çoğalır. Hal böyle olunca toplumdaki bütün insanlar birbirini kırmadan, dökmeden, hata ve kusur aramadan sevmeye bakar. Allah dostları ne güzel söylemiş: “Elinizde bir dilim ekmeğiniz bile varsa sakın onu yalnız yemeyin.” Bu duygu ve düşünce bütün insanların kalplerine yazıldığını bir düşünün. Böylesi güzel insanların çoğunun böyle yaşamaya çalıştığın bir düşünün.
Gerçek arkadaşlık ve dostluk, iki bedende yaşayan bir ruh gibidir. Gerçek arkadaşlık sağlıktır, sıhhatliktir. Gerçek arkadaşlık ve dostluk her zaman gölge veren bir ağaç gibidir.
Kötü insan her zaman demirci dükkânına gidip hep is kokan bir konumdadır. Misk dükkânına gidip oradan nasiplenen insan da hep hoş kokulu olur ve hep mis gibi kokar. İyi insanı herkes arar. Kötü insandan hiçbir kimse hoşlanmaz. O zaman hep iyi ve güzel insanlarla dostluk kurmalıyız ve arkadaşlığımızı hiçbir olumsuz duygu ve düşünceler bozamasın. Hiç şüphesiz ki arı bile pis kokan, hiçbir işe yaramayan hiçbir çiçeğe ve bitkiye konmaz, ondan bal özü toplamaz. İnsan da böyledir. Hep güzel huylu olursa, geçimli olursa, hoşgörülü olursa, kusurları örten olursa ortalık güllük gülistanlık olur. Böylece toplumdaki bütün uygunsuz düşünce ve duygular gelmeyesiye uzaklaşır gider.
İnsan çiğ süt emdiğinden dolayı her kötü şeye ve iyi şeylere yatkındır. Nefsi onu güzel şeylere yöneltirse ve kendisi de yönelirse güzel şeyler ortaya çıkar. Yok, şeytan ve nefis insanı kötü yola bir koydu mu bunun ardı arkası gelmez olur. Cüz’i iradesini o yolda harcayan kimse o olumsuz yolda ilerlemeye ve her bir şeyi kaybetmeye başlar. Sonunda da öbür âlemde cehenneme layık birisi olur da çıkıverir Allah muhafaza.
Netice olarak insan güzel görmeye çalışırsa, güzel görmeye niyetlenirse, güzel görme yolunda mesafe kat eder, hal böyle olunca yaşadığı hayatta huzur bulur. Bunun tersi ise hep huzursuzluk ve geçimsizlik kaynağı teşkil edecektir. Hiç şüphesiz ki bir kişi iyi olursa etrafındakilerde iyi olur. Böylece iyi insanların sayısı artar ve toplumda bir hoşgörü ortamı doğar ve bunun neticesinde toplumda her türlü huzursuzluk kaybolur gider. Rabbim cümlemize sağlıklı, huzurlu ve hayırlı ömürler nasip eylesin. Kendine kul, Habibine ümmet eylesin, Sünneti seniyye üzerine yaşamayı nasip etsin. Âmin.