“Ahir zaman evliyaları beş vakit namazını kılan gençlerdir. “ Hz. Ömer (r.a.)
Hiç şüphesiz ki sevgili can dostlar tefekkür insanı bir yerlerden alır bir yerlere götürür. İnsan öyle ki tefekkür deryasına daldığında ilim, amel ve iman sahibiyse o yaptığı tefekkürün hiç bitmemesini arzu eder hale gelir.
Hiç şüphesiz ki kendini bilen insan tefekkür eder. Yatmadan önce kendini hesaba çeker. O gün içinde işlemiş olduğu günahlar ve sevaplar gelir aklına. Pişman olur, Allah’tan affedilmesi duada bulunur.
Günümüz dünyasında manen bir maddi, bir de manevi hayat penceresi vardır. Madde penceresinden bakan insan maddenin esiri olmaktan kendini alamaz. Hep bu dünya için çalışır. Bu dünyaya niye geldiğini bir türlü düşünemez bir hale gelir. Mana penceresinden bakan insan ise, hep ilim elde etmeye ve elde etmiş olduğu ilimlerle amel etmeye bakar. Bu dünyayı ahiretini kazanmak için vesile bilir. Konu ile ilgili olarak geçmişten bir pencere açmaya ne dersiniz?
Zamanında Halife Harun Reşit ile Behlül Dana arasında öyle bir sorulu cevaplı konuşma geçer:
Behlül der ki: “Harun sana üç soru soracağım, cevap vermeni isteyeceğim:
1-Yeryüzünde en çok ne vardır?
2-Yeraltında en çok ne vardır?
3-Gökyüzünde en çok ne vardır?
Halife Harun Reşit hiç düşünmeden cevap verir:
-Birinci olarak yeryüzünde en çok insanlar, hayvanlar, bitkiler ve ağaçlar vardır.
-İkinci olarak yer altında ölüler ve madenler vardır.
-Üçüncü olarak gökyüzünde kuşlar, kelebekler ve uçan varlıklar vardır.
Bunları işiten Behlül Dana der ki:
“Verdiğin cevaplar zahiri anlamda doğru ama ben bunları kastetmemiştim.”
Harun Reşit der ki:
“Peki Behlül senin kastın nedir, cevapların nasıldır, söyle de biz de öğrenelim.”
Behlülh Dana ibret dolu şu açıklamayı yapar:
Birinci olarak yeryüzünde en çok in sanların bitmek tükenmez bilmeyen hırsları, tamahları, sonu gelmez arzuları ve uzun emelleri vardır.
İkinci olarak yeraltında dünyada elde edilemeyen ve elden kaçan fırsatların ahları, vahları ve eyvahları vardır.
Üçüncü olarak gökyüzünde ise Salih kulların kelime-i tevhitleri, zikirleri, fikirlere, şükürleri, onların güzel sözleri ve Salih amelleri vardır.
İnsanı insan yapan hiç şüphesiz ki Salih ameldir. Bu amellerin güzel yapılabilmesi için de ilim elde etmesidir. Allah her bir insanı eşrefi mahlûk olarak yaratmış ve her türlü nimeti de kendisine vermiştir.
İnsan elbette erinde gecinde bir ahiret yolcusudur. İnsana yakışan kendini zilletten kurtarıp izzet ve şeref sahibi birisi olma yolunda çaba ve gayret göstermesidir. Bunun en güzel yol uda Allah’ı bilmek, O’na itaat etmek ve O’nu durmadan zikretmektir.
Kendini bilen insan odur ki, sağında ve solunda bulunan meleklerin yirmidört saat işlenen günahları ve sevapları yazdığını bilmesidir. Bütün işlenin günahların ve sevapların amel defterine yazılmış olduğunun idrakinde olmalıdır. Kendini bilen her gün yatmadan önce o gün işlemiş olduğu günah ve sevapları mizan terazisine koyup tartabilen, ertesi günü artık hiçbir günah işlememe azmeden kişidir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki bu yalan olan dünyada iki pencere vardır. Birisi madde bir diğeri de mana penceresidir. Madde penceresinden bakan maddeci olur, mana penceresinden bakan ise bu dünyayı ahireti kazanmak için vesile bilir, Allah’ı tanımaya ve durmadan zikretmeyi bakar. Bu dünyada hiçbir şeyin baki olmadığının bilinci içinde yaşamaya çalışır. Allah’ın sevdiği Salih kullarının arasına girmek için çaba ve gayret gösterir.
Yorumlar
Kalan Karakter: