BİR AHMET SARI VARDI!
ŞABAN KORKMAZ
“Önemli olan husus yaşarken insanın hayırlı ve güzel işler yapması ile öbür tarafa giderken arkasında hoş bir sada bırakmasıdır.”
Bu dünya hiç şüphesiz insanların bir kapısından girip ebedi âleme açılan bir kapısında çıkıp gittiği iki kapılı bir handır. Kişi bu dünyada ne gibi güzellikle ve iyilikler işlediyse, bir takım insanlara nasıl faydalı olduysa, evlatlarını daha küçük yaşlarda milli ve manevi değerlerle mücehhez bir şekilde yetiştirdiyse, elinden geldiği kadar cömertliğe soyunmuşsa, hiçbir insanın kalbini kıracak bir tutum içinde olmadıysa, elinde bulunanla yetinmiş ve başkalarının selende olana haset etmeden hayatını idame ettirdiyse ve arkada hoş bir sada bırakmışsa ve her türlü yaşantısıyla insanlara örnek olmaya çalışmışsa işte o tip insanlar öbür tarafta Allah’ın iyi kulları için vaat ettiği cenneti hak ederek gitmektedirler Allah-ü âlem.
Bir Ahmet Sarı vardı. İmanlı, inançlı, sevimli, tatlı dili ve güler yüzlü, sevecen, hiçbir kimsenin gıybetini yapmayan, mağdur olmuş insanların yardımına koşan bir Ahmet Sarı vardı.
Sınıf öğretmenliği yaparken Din Kültürü ve Ahlak Dersi sınavlarına girerek öğrencilerine diğer meselelerle ilgili konuları anlatan, insanlara faydalı olan, fakir, garip, yetim dostu bir Ahmet Sarı vardı.
Bir Ahmet Sarı vardı. Dertleri dert edinen sevgili dostum, lisede can arkadaşım, can yoldaşım, dava arkadaşım, hizmet arkadaşım, bir ara yurt dışındaki öğrencilere hizmet vermek için yurt dışında verilen göreve talip olmuştu. Yurt dışındaki çocuklarımızın daha güzel bir şekilde yetişmesi için dört yıl boyunca büyük bir çaba ve gayret içinde bulunmuştu. Yaptığı öğretmenlik görevinin yanında mahallede bulunan cami görevlisinin görevinin bitmesi neticesinde o camide vakit namazlarını, Cuma namazlarını, bayram namazlarını kıldırmıştı. Beraber aynı odada kaldığı arkadaşlarının namaza başlamalarına sebep olmuştu.
Ud çalan, güzel ilahi söyleyen, hoş sohbetlerde bulunan, yemeyi ve yedirmeyi seven, darda kalanların sıkıntılarını gidermeye çalışan, pikniklerde arkadaşların yiyeceği yemekleri canla başla, özenle hazırlayan emekli öğretmen bir Ahmet Sarı vardı.
Hiçbir kimsenin kalbini kardığı vaki değildi. Şahsen bizim önderliğimizde yapılan şadırvanlarda, fakirlere dağıtılan gıdalarda, Müslüman ülkelerde açılan su kuyularında onun da önemli bir katkısı bulunan bir Ahmet Sarı vardı.
Arkasında kendisinin ölümünden sonra kendisinin arkasından okuyup dua edecek evlatlar bırakan, ölümünden sonra Müslüman ülkelerden birisinde bir su kuyu açılması için evlatlarına vasiyette bulunan bir Ahmet Sarı vardı.
Biricik kızı Nursel’den kendisi için duygularını yazmasını ve bana iletmesini istediğimde o mübarek imanlı ve inançlı kızı şu satırları yazarak bana iletmişti:
“Ben emekli öğretmen Ahmet Sarı’nın kızı olarak babamdan ebeden razıyım. O bizi kadar güzel, imanlı ve inançlı olarak yetiştirdi ki ona şükranlarımı borçluyum. Babamın ve annemin hakkını ne yapsam ödeyemem. Babam duygulu, esprili ve arkadaşlarıyla çok iyi geçinen iyi bin insandı. Benim ve kardeşim Ali’nin Rabbimize hayırlı bir kul, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e de iyi bir ümmet olmamız konusunda elinde geleni yapmıştı. Kendisi musikişinas ürünü seven ve udi çalan bir sanatçıydı. Gönlü o kadar yüce bir insandı ki onu kaybetmek çok zor geldi bana. Rabbim ondan razı olsun, cennet ve cemaliyle şereflenmeyi nasip eylesin. Canım annemle Dünyada iken birbirlerini hiç kırmadan diğer insanlara örnek bir şekilde yaşayan, birbirinin sevincini ve üzüntüsüne ortak olan bu iki önemi insan olan anne ve babamı rahmetle anıyorum. Nur içinde yatsın. Rabbim onu cennetiyle müşerref eylesin inşallah.”
Öylesine topluma yararlı bir insan olan Ahmet Sarı gibi bir can dostumu kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyorum. Nur içinde yatsın. Rabbim kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eylesin. Rabbim kendisinden razı olsun. Rabbim bu gibi güzel insanların da bu dünyada sayısını artırsın inşallah.