Nahivci (Dil alimi) ile Gemici Hikâyesi
Bir nahiv alimi gemiye binmişti. O kendini beğenmiş alim, yüzünü gemiciye dönüp,
“Sen hiç nahiv okudun mu?” demişti. Gemici “Hayır” deyince demişti ki: “Yarı ömrün hiçe gitti.”
Gemici bu söze kızdı, gönlü kırıldı. Fakat susup derhal cevap vermedi. Derken rüzgar gemiyi bir girdaba sürükledi. Gemici o nahiv alimine bağırdı:
“Yüzmeyi bilir misin, söyle!” Nahivci “Bilmem bende yüzgeçlik arama” diye cevap verdi.
Gemici dedi ki: “(Öyle ise) Ey nahiv alimi, bütün ömrün hiçe gitti. Çünkü gemi bu girdapta batacak.
Şunu iyi bil ki, burada mahiv bilgisi (yüzme bilgisi, dinin özüne inme bilgisi, fıkıh bilgisi) lâzım, nahiv bilgisi değil. Eğer mahiv bilgisini biliyorsan tehlikesizce denize dal!
Deniz suyu ölüyü başında taşır. (suyun yüzüne çıkarır) fakat diri olursa deryadan nasıl kurtulur?
Sen de eğer beşeriyet sıfatlarından öldünse, hakikat sırları denizi, seni başının üstüne kor.
Ey herkesi eşek yerine koyan, şimdi sen buz üzerinde eşek gibi kalacaksın.
Eğer sen bu zamanın ve bu cihanın allâmesi isen, gör ki bu cihan ve bu zaman fânidir.
Nahivciyi size yok olma (fani olma) nahvini öğretmek için hikaye ettik.
Fıkhı bilmeyi de, nahvi bilmeyi de, sarfı bilmeyi de yok olma da (fâni olmada) bileceksin ey yüce dost!
“Arap bedevisinin çölden Halife’ye hediye götürdüğü su testisinin içindeki su aslında bizim bilgilerimizdi.
Halifenin bilgileri ise Allah bilgisinin Dicle nehridir.
Biz Dicle’ye testiyle su götürmeye kalktığımız için, ne eşeklik ettiğimizi bilmezsek, tam manasıyla eşeğiz” demektir!
Diyelim ki o Arap bu hususta mazurdur, çünkü o Dicle’den uzakta ve bilmiyordu.
Bizim gibi Dicle’den haberi olsaydı o testiyi alıp konaktan konağa kona göçe götürmezdi.
Hatta Dicle’yi bilseydi o testiyi kırar, bu işten tamamiyle vazgeçerdi.
Konunun kısa açıklaması
Bir dil bilgini bir gemiye bindi. Gururla gemi kaptanına dönerek: Sen nahiv (dil bilgisi) bilir misin?” diye sordu.
Gemi kaptanı: “Hayır” dedi. Dil bilgini kibirle: “Öyleyse senin yarı ömrün boşa harcanmış, bu bilgisizlikle hayatınızı ziyan etmişsin” dedi.
Bu söz gemi kaptanına dokundu, gönlü kırıldı fakat bir şey demedi, susmayı doğru buldu.
Az sonra şiddetli bir fırtına çıktı, gemiyi girdaba sürükledi. Nahiv bilgini korkudan sararmıştı. Durumu gören kaptan dil üstadına dönerek: “Üstat sen yüzme bilir misin?”
Nahiv üstadı korkulu bir yüzle cevap verdi: “Ben yüzme bilmem” O zaman kaptan sakin bir sesle: “Öyleyse senin bütün ömrün heba oldu, zira bizim gemi bu girdapta batacaktır” dedi.
Zavallı ve kibirli dil alimi bilmiyordu ki insanı her iki dünyada da mesut edecek tek bilgi nahiv bilgisi değil, mahiv (yüzme ve dinin özüne inme, fıkıh) bilgisidir.
Kaptan, Nahiv bilginine şunu anlatmak istiyordu: “Sen, kendi varlığının hiçliğini ve yokluğunu bilip de Allah’ta fani olabilmenin sırlarına ermek için çalışmışsan hiç korkma kendini rahatça suların koynuna bırak, eğer kibir, gurur, şehvet ve ihtirastan kurtuldunsa, vücut kayıtlarından ve dünya kirlerinden ölebildinse, irfan ve hakikat denizi Allah’ın birliği ve yüce hikmetleri deryası, seni de başı üzerinde taşıyacaktır.
Fakat ey kibir ve benliğe esir olmuş kişi! Eğer herkesi eşek yerine koyar, Allah’ın kullarını küçük görürsen, yolu buzluğa düşmüş, donmuş ırmaklar üzerinde adın atmayı şaşırmış kalmış eşekler gibi ortalıkta kalırsın.
Hz. Mevlânâ
Mesnevi
2835 - 2852. Beyitler