İnsanlardan biri can öteki ten olan iki can vardır. Birisi diğer canlılarda da bulunan ve canlıyı ayakta tutan, diri tutan kudrettir ki buna” hayvani can” demeliyiz.
Halbuki insan da bu candan başka ve ancak insan da tecelli edebilir bir başka can vardır ki bu insandaki ilahi cevherdir. Bu can “ebedi can” dır. Bu can nurdan ve kudretle birleşmiş ve her göze görünmeyen bir cevherdir. İşte bu cevher Allah’ın insanda tecelli eden “nefesi” diyebiliriz.
Yunus Emre’nin
“ bir ben vardır benden içeri ” mısrasındaki “can” budur. Buna gönlümüzdeki kalbimizdeki “ilahi nur” diyebiliriz.
Hz. Mevlana’nın:
“Ten candan ve can tenden örtülü değildir” demesi de “ ilahi nur” ten kafesindeki kalp içince saklı olması demektir. İnsanların kalpleri çok narindir; hemen kırılır. Onun için etrafımızdaki insanların kalplerini kırmamaya, gönüllerini yıkmamaya dikkat etmeliyiz. Başkaları bize karşı kırıcı davransa bile kalbimizde “can fanusu” içinde saklı olan “ilahi nur’un” kaybolmaması uçup gitmemesi için o kişilere kırgın olmamalıyız. Kırılan kalbi tekrar tamir etmek ne kadar mümkün olur bilinmez!
“Kalp kırmayalım ve kırılmayalım”
Hz. Mevlana gibi Türk- İslam mutasavvıfı olan Yunus Emre de hakiki dost olan Allah’ı bütün mutasavvıflar gibi gönülde arar. Onun tek davası vardır. Dost! Dostun yolu gönülden geçer. Yunus Emre der ki: “ ben gelmedim dava için benim işim “sevi” için dostun yeri gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim” Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat zamanlarında yaşamış olan ünlü divan şairlerimizden (şairlerin sultanı) Baki’nin (1526-1600) aşağıdaki beyti de ünlüdür.
“ Avazeyi bu âleme Davud gibi sal, baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş”
Açıklaması: âlemde sesin Davud (Davud Peygamber)gibi çınlasın! Gök kubbedeki baki (daima) kalan sadece hoş bir sadadır. Kalıcı olan sadece senin yaptığın iyiliklerdir; hoşluklardır; dostluklardır.