IV. BÖLÜM
“Yaşadığımız günlerde Rabbinizin güzel
kokuları vardır. Kendinize gelin; o güzel kokuları almaya çalışın”
Ta’ris gecesi, o gelinin huzurunda tertemiz canları, el öpme devletine erişti.
Aşk ve can... her ikisi de gizli ve örtülüdür. Allah’a “gelin” dediğim için beni ayıplama!
Eğer sevgili beni bir nefes kendi sevgisinden uzak bıraksaydı, bunları söyleyemezdim; eğer sözlerime üzülseydi susardım.
Fakat (o sevgili) bana der ki: “Söyle bu söz ayıp olmaz. Senin sözün gayp âlemindeki kaza ve kaderin zuhurudur.”
Ayıptan başka bir şey görmeyene ayıptır. Fakat gayp aleminin pak ruhu, hiç ayıp görür mü?
Ayıp, cahil insana nispetle ayıptır; yoksa (tövbeleri) kabul edici Allah’a nispetle değil.
Küfür, yaratan’a nispetle hizmet; fakat bize nispetle afet ve felâkettir.
Eğer, (bir kimsede) yüzlerce faziletle beraber birde ayıp bulusa, bu armudun sapı üzümün çöpü gibi kınanmaz bir ayıptır.
Terazide her ikisini de beraber tartarlar. Çünkü, armutla sap, üzümle çöp, bedenle can gibi birbirinden ayrılamazlar.
Şu halde büyükler, şu sözü boşuna söylememişler. “Temiz kişilerin cisimleri de, can gibi saftır.”
(Temiz kişilerin) sözleri, nefisleri, suret ve halleri, nişansız, kayıtsız can kesilmiştir.
Onlara düşman olanların canları ise sırf cisimdir. O düşman tavla oyununda kırılmış pul gibi faydasızdır, ancak bir addan ibarettir.
(O, pak kişileri) düşman sayan, toprağa girdi. Tamamiyle toprak oldu. (Pakler ise) tuz yatağına düşüp pak (tertemiz) oldu.
O, öyle güzel bir tuzdur ki, Hz.Muhammed onun kaynağından geçmekle cümleden daha saf ve güzel olmuştur. Bu melâhat (yüz güzelliği) ile Hz.Muhammed kendi hadisinden daha fasih (daha düzgün konuşma) bir kıvama gelmiştir.
Bu tuz, bu melâhat (bu rabbani aşk ve güzellik) ondan miras kalmıştır; o varisler seninle beraberdir. ARA BUL!...
KONUNUN AÇIKLAMASI
Bu gece (ta’ris gecesi) Hazreti Muhammed’in vuslat gecesiydi. Bu gece temiz ruhların o gelin gibi sevgilinin huzurunda el öpme saadetine erdikleri geceydi.
Bu gece Hazreti Muhammed’in bir vuslat gecesiydi. Bu gece, temiz ruhların, o gelin gibi sevgilinin huzurunda el öpme saadetine erdikleri gece idi.
Nasıl, o büyük sevgiliye ben gelin mi dedim? Böyle dedimse şaşırma ve beni ayıplama. Düşün ki benim dilimde aşk gibi, ruh gibi, sevgili gibi sözler hakikatte mecazlı sözlerdir.
Ben aşk diyorsam, onunla Allah sevgisini; ben ruh diyorsam onunla Allah’tan kopan nuru, ben gelin veya sevgili diyorsam onunla, yalnız o en büüyk sevgiliyi (Allah’ı) söylüyorum.
Eğer o en büyük sevgili söyledim diye, hatta bir an bile üzülse idi, susardım. Esasen o büyük sevgili bendeki aşkı tecellisi bir an bile kesmişolsaydı, bende aklı başında olan bütün dünya insanları gibi temkinli konuşurdum. Vuslat gecesinin uçsuz bucaksız zevkinden söz açmaz, bunları söylemezdim.
O, büyük sevgili bana: “Beni sevenler bana ne söyleseler bence makbuldür, ayıp değildir. Çünkü söylediklerin seni senden alan bana olan aşkın yüzündendir. Bana olan aşkın sende irade bırakmadığı için temiz kalbinin sedefinden söz mısralarına böyle inciler diziyorsun. O, sedef gibi, O incilerde tek ve ilâhi varlığın, huzur âlemindeki dalgalanışlardan meydana gelmiştir” diyor.
Böyle bir âlemde ayıptan başka bir şey göremeyenlerin davranışı ayıptır. Gayp âlemine yükselen ve bu alemdeki kaza ve kaderin emriyle kanatlanan ruh, çevresinde ayıp görebilir mi?
Cahil kişi, nice ruh coşkunluklarına ayıp damgası vurur. Halbuki günahların tövbelerini bile kabul ve günahları afeden Allah için, kendi yolunda yükselen coşkunluklar ayıp olabilir mi?
Bir insanda çok sayıda fazilet var, hayat var, fayda varsa bunların yanında bir de ayıp bulunmaktan ne çıkar?
Böyle bir ayıp armudun sapı, üzümün çöpü kabilinden tabii bir kusurdur.
Bunun içindir ki büyükler: Yüce ruhların cisimleri de ruhları gibi saf ve temizdir” dediler.
Temiz gönüllüleri ve Allah dostlarını anlamayan ve onlara kötü gözle bakan kimselerin vücutları sâde maddedir, onlarda ruh yoktur.
Allah dostlarına ve temiz gönüllülere kötü gözle bakanlar, toprağa girince orada toprak olup kalacaklar, safi ruh kesilmiş temiz bedenler ise toprakta kalmayacaklar, tuz yatağına gömülen vücutlar gibi tertemiz olacaklardır.
Hazreti Muhammed bu tuz yatağından geçerek bütün yaratılmışların en safı, en güzel olmuştur. Onun varlığındaki güzellik, söz ve mana san’atının bir şaheseri olan kendi hadislerinin de üstünde bir güzelliktir.
Hz.Mevlânâ
MESNEVİ-1991-2005