İnsan hakları veya kul hakları kavramı; başkalarına ait olup dokunulmazlık kabul edilmesi gereken maddi ve manevi imkan ve menfaatler ile Müslümanların başkaları lehine getirmeleri gerekli olan görevlerdir.
“Temel insan hakları” diye anılan hakların zamanımızı bir keşfiymiş gibi ortaya konulması kesinlikle yanlış ve yanıltıcıdır. Esasen bütün ilahi dinler insan haklarının önemini ifade eder.
Kur’an-ı Kerimde, hadislerde ve diğer İslami kaynaklarda, “korunması, gözetilmesi ya da sahibine ödenmesi gerekli olan maddi ve manevi imkan, değer, pay, eşya veya menfaat içinde kullanılmıştır. “Zenginin malında yoksulun hakkı bulunduğunu bildiren ayetler ile Akrabaya yoksula, yolcuya hakkını vermeyi emreden ayetler insanların geçimlerini teminat altına alınmasını öngörür.
Hadislerde de “fakirin hakkı, isteyenin hakkı, din kardeşliği hakkı, arkadaşlık hakkı, dostluk hakkı, Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı, akraba hakkı, komşuluk hakkı, kocanın hakkı, kadının hakkı, misafir hakkı, yolculuk hakkı, zorda kalanlara maddi ve manevi olarak yardımlaşma hakkı, hayvan hakları” ile ilgili hak kavramını kapsam genişliğini ortaya koyması bakımından önemidir.
Herkese haklara riayet etme hükümlülüğünü getirdiği gibi; “ hak sahibinin konuşma yetkisi vardır.” Anlamındaki hadiste hak sahibine hakkını kullanma, koruma ve isteme yetkisi tanımaktadır.
İnsanların toplum halinde yaşamaları, birbirleri karşısında duruma göre sayılamayacak kadar haklar ve sorumluluklar doğurur. Bunlardan bazıları şunlardır.
- Yaşama hakkı: kuşkusuz insan haklarının en başında hakkı gelir. Kur’an-ı Kerim, savaş veya meşru müdafaa gibi zorunlu durumlar dışında kasıtlı olarak insan hayatına kıymanın ne kadar büyük bir suç olduğunu şöyle dile getirmektedir. “ bir cana kıyan kimse sanki bütün insanları öldürmüş gibidir. Birine hayat veren kimse de bütün insanlara hayat vermiş gibidir.”
- Kişilerin şahsiyet ve onurlarını korunması: buda temel bir hak olup saygı gösterilmesidir. İslam dini Müslümanlara birbirlerini ırz, namus, şeref ve haysiyetlerine saygılı olmayı emreder. İnsanlarla alay etmek, küfür ve hakaret, gıybet, haset, iftira, işkence baskı gibi onur ve haysiyet kırıcı tutum ve davranışlarını yasaklayarak kişilerin şahsiyet ve onurlarının korunması amaçlanmıştır.
- Özel hayatın gizliliği: insanların birbirleri hakkında kötü zan beslemelerini ve birbirlerinin gizli durumlarını araştırmayı yasaklayan aynı şekilde evlere izin alarak ve selam vererek girmeyi emreden ayetler ve hadisler insanın mahremiyetine saygı göstermenin bir görev olduğunu gösterir. Hz. Peygamber’imiz (s.a.v) insanların arkalarından çekiştiren ve insanların özel hayatlarını deşifre etmeye çalışanları ağır bir dille eleştirerek Allah’ın kıyamet gününde bunları rezil edeceği uyarısında bulunmuştur.
- Din ve vicdan hürriyeti: iman, içten benimseme ve gönüllü inanma meselesidir. Asla baskı konusu olamaz İslam’ın ortaya çıkışı gerçek anlamda bir vicdan hürriyeti mücadelesi şeklinde olmuştur: vicdanlar üzerinde baskı yapılmasını şiddetle eleştirir.
Allah Kur’an-ı kerim ‘de “dinde zorlama yoktur” (el bakara: (2/256) buyurarak dini ve vicdani kanaatler üzerinde baskı yapmak kesin hükümle yasaklanmıştır. Birçok ayette Hz. Peygamber’imizin (s.a.v.) bile dini görevinin tebliğinden ibaret bulunduğu onun yalnızca “müjdeleyici ve uyarıcı” olduğu insanlar üzerinde baskı kurup zor kullanma yetkisinin bulunmadığı açıklıkla ifade edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’deki: “bir topluluğa duyduğunuz kızgınlık sizi adaletsizliğe itmesin” (el maide 5/8) şeklindeki gelen uyarının dini ve vicdani kanaatler üzerinde baskı kurma yasağını da kapsadığına kuşku yoktur. Hayırlı cumalar diliyorum.