“ Hakikatlere karşı şüphe, vehim, endişe içinde olanlar. Ancak idrak, düşünce, araştırma ve sezgi yoluyla gerçeklere ulaşabilirler.”
Süleyman Peygamber, kendisini dünyaya hakim kılan mühürlü yüzüğünü bir gün karısına verip yıkanmaya gitmişti. Bir dev Süleyman’ın şekline bürünerek geldi ve kadından yüzüğü aldı. Mühürsüz ve saltanatsız kalan Süleyman da hayatını kazanmak için bir su kenarında balı tutmaya koyuldu.
İşte o zaman, bir fakir balıkçı şeklinde Süleyman’ı ırmak kenarında gören bir genç hayrete düştü. Kendi kendine bu balıkçı ne kadar Süleyman’a benziyor dedi ve düşündü. “Eğer bu balıkçı Süleyman ise ne için böyle kılık değiştirmiş? Eğer Süleyman değil ise neden Süleyman’a bu kadar benziyor.”
Delikanlı şüphe ve tereddüt içinde, her gün aynı manzarayı gördü hayretler içinde kaldı. Nihayet Süleyman avladığı balıklardan birinin karnını yarıp kendi mührünü balığın karnında bulunca, mührü çalan devi yendi. Eski saltanatına döndü.
Hz. Süleyman tahtına oturunca başından geçenleri milletine bildirdi.
Halk, akın akın Süleyman’ı seyretmeye geldiler. Bu gelenler içinde hükümdarı balıkçı kıyafetiyle gören çocukta vardı. Elindeki mühürlü yüzüğü görünce şüphesinden kurtuldu.
Burada Süleyman, hak yolcusunu, delikanlı akıl ile düşünceyi temsil ediyorlardı. Irmak, irfan suyu idi, balık ise Allah’ın hikmet ve marifetiydi. Süleyman’dan yüzük çalan dev, nefsi, dünya heveslerini temsil ediyordu. Süleyman mührü ise Allah sevgisiydi; insanın devamlı süratte ve onun yolunda tutan aşktı.
Demek ki Süleyman , bir an için dünyaya meyletmiş ve bunun bedelini çok yanan ödemişti. Akıl ve düşünceyi temsil eden delikanlı ise Süleyman’ı balıkçı kıyafetinde gördüğü ve onu Allah’ın hikmet ve marifeti avında meşgul bulduğu müddetçe, şüphe, vehim ve endişe içinde kaldı. Çünkü şüphe, vehim ve endişe aranılanın gizli kaldığı;görünmediği, ne ve nasıl olduğu bilinmediği zaman insanı sarar. Aranılan meydana çıkıca vehimler ve endişeler geçer, ruh hakikat ile karşı karşya kalır hakikat tecelli edince Allah’ cemalini görmeye talip olan ruh emeline kavuşmuş olur.nefsine boyun eğip delalete düşenler ise vehim ve zanlarının cezasını çekerler. İnsan gökten rahmet ve yerden yeşillik beklediği gaybın bir gün bu dilekleri yerine getireceğine inandığı ölçüde yakındır.
Allah, bakara suresinde “ bu doğruluğu şüphe götürmeyen kitaptır. Allaha karşı olmaktan sakınanlara yol gösterir. Onlar ki gayb’a inananlar namaz kılar ve kendilerine verdiğimiz rızktan başkalarına yardım için verirler.
Onlar ki sana ve senden öncekilere indirilen kitaplara inanırlar; ahrete iman ederler. İşte rablarının yolunda olanlar ve felaha kavuşacak olanlar onlardır.” Buyurur. Bu ayetler, Allahın bu fani dünyanın gabya açılan penceresini kapamasındaki hikmette budur.
Çünkü iman, hakikatler gizliyken, görünmüyorken, idrak, düşünce, araştırma ve sezgi yoluyla erildiği zaman güzeldir.
Hz. Mevlana
Mesnevi .3618-3625. Beyitler