II. Bölüm
Cemaat çoğalıp da Ashab-ı Kiram’ın, “Vaaz esnasında biz senin yüzünü göremiyoruz” diye minber yaptırmaları ve bunun üzerine Hz. Muhammed’in o zamana kadar kendisine dayanarak konuştuğu hurma sütununun inlemeğe başlaması, Hz. Resul’ün de bu sesi işiterek hurma ağacıyla sualli cevaplı konuşması hakkındadır.
Yüzbinlerce taklit ve istidlal ehlini (yani imanını bir takım delillere dayandıran insanları) küçücük bir vehim şüphe de bırakmıştır.
Zira onların taklitleri de, istidlalleri de kolları ve kanatları da (yani, akıl ve fikirleri de) zanna dayanır.
O, alçak şeytan (bunların yüreğinde) bir şüphe uyandırıp bu körpeleri tepe taklak yuvarlar.
İstidlalcilerin ayakları tahtadır. Tahta ayaksa pek kudretsiz pek kararsızdır.
Sebatiyle dağları bile hayran eden ve basiret sahibi olan zamanın kutbu böyle değildir.
Körler yolu asalarıyla görürler, amma yine de gözleri gören kimseler onları korur.
Askerin, yani din ehlinin üstünlüğüne sebep olan o binici kimdir? Gören padişah (Basiret sahibi olan zamanın kutbudur)
Her ne kadar körler sopa ile yol görmüşlerdir ama yine gözlükler sayesinde.
Eğer dünyada görücüler ve padişahlar olmasaydı bütün körler helak olurdu.
Körlerin elinden ne ekmek gelir, ne biçmek gelir ne alışveriş gelir, ne de kâr ve kazanç.
Allah, onlara merhamet ve inayet kılmasaydı onların istidlal değnekleri hemen kırılırdı.
Bu sopa nedir? Kıyaslar, deliller. O sopayı onlara kim verdi? Gören Cenab-ı Hak!
Sopa, madem ki savaş ve kavga aletidir; ey kör, o sopayı kır, paramparça et!
Hüda size yürüyebilmeniz için asa verdi, siz ise kibir ve gazaptan dolayı o asayı size verene vurdunuz.
KONUNUN AÇIKLAMASI
Allah (c.c.)’ın “ol” emri canlı, cansız bütün yaratılmışlar için verilmiştir.
Zan ve şüphe içinde olanlar bu gerçeği anlayamazlar. Onlara manevi hakikatleri görecek göz ve böyle bir terbiye verilmemiştir. İnanmak için elle tutulacak delil ararlar.
Gönül gözüyle görebilen delilleri ve gönül kulağıyla duyabilen sesleri göremez duyamazlar.
Hain şeytan onların yüreklerine buzdan bir şüphe koyar. Bu şüphe onların bütün vicdanlarını dondurur. Gözleri şekilleri görürse de manaları göremez olur. Şeytan böylece bunları tepetaklak uçuruma yuvarlar. Böylelerinin ayakları tahtadan olur. Tahta bacak ceryan geçirmeyen bir madde olduğu için, ruhla vücut, ruhla kainat, ruhla Allah arasındaki yolları keser ve vahim bir idraksizliğe düşerler.
Fakat varlıklarla hadiselerin yalnız dış görünüşlerini değil, ruhunu, iç alemlerini görebilme sırrına ermiş olan irfan ehli kâmil insanlardır. Kâmil insanlar, gönül gözü görmeyen körlere Allah’a giden yolu gösterir.
Hz. Mevlânâ
Mesnevi – 2125-2138