Allah ruhları yarattıktan sonra “Elest” toplantısında bütün ruhlara “ ben sizin rabbiniz değil miyim?” buyurdu.
Ruhlar da “ evet sen b izim rabbimizsin” dediler ve Allah tarafından dünyaya insan, hayvan, bitki, hava, su, toprak gibi çeşitli şekillerde gönderirler.
Bu dünyada ömürlerini tamamlayan insanlardan bazıları dünyaya ne için geldiklerini idrak edemediler; kendi kıyametlerinin farkına varamadılar. Allah’ın yarattıklarına faydalı olamadılar sevmediler, sevilmediler. Nefislerinin esiri oldular.
Ömürlerini fani alemde tamamlayıp, baki aleme göç eden insanlardan bazıları da fani alemde kendilerinden bilgi bakımından üstün kişilerden feyz aldılar; kendi değerlerinin farkına vardılar. Allah’ı önce Allah’ın yarattığı alemde, sonra kendi içlerinde ( ruhlarında) buldular. Kâinata Allah’ın emrettiği görüşle baktılar ve baktıkları her yerde yine Allah’ı görme sırrına erdiler.
İşte Allah’ın varlığının insan içinde (ruhlarında)hissedilir hale gelmesine “ tecelli” denir.
Mevlana Hazretleri’nin yedinci nesil torunu sema-i Mehmet çelebi nam-ı değer sultan divani- divane Mehmet çelebi de (M. 1441-1550) Mevlevi türbe cami afyon da (metfun)
“tecelli” mertebesine yükselen ermişlerindedir.
Sema-i Mehmet çelebi bir dörtlüğünde (şiirinde):
“ ben bilmez idim gizlü iyan hep sen imişsin
Tenlerde vu canlarda nihan (gizlenen) hep sen, imişsin
Senden bu cihan içre nişan isterdim ben
Ahir bunu bildim ki cihan hep sen imişsin.
İnsan anlaşılması zor ve çok yönlü bir varlıktır. Bir hali bir halini tutmaz. Yunus emre bir şiirinde insanın bu halini şöyle açıklar: bir dem cehalette kalır hiç nesneyi bilmez olur. Bir dem dolar hikmetlere calinus’u lokman ( çok şey bilen)olur.
Bir dem vardır mescitlere, anda yelere
Bir dem vardır deyr’e (manastır kilise) İncil okur.
Ruhban (papaz) olur.
İnsanda inişli çıkışlı halin sebeplerinden birisi de sahip olduğu “ büyültme ve küçültme” kabiliyetidir. Bu kabiliyet insanlara Allah( c .c) tarafından verilen bir lütuftur. İnsanoğlu kâinatı zihninde küçültüp üzerinde düşünebilir. Aynı şekilde cisimlerin en küçük parçası olan “ Atomu” da zihninde büyüterek üzerinde fikir yürütüp onu parçalayabilir.
Fakat insan bu kabiliyetini Cenab-ı Hakk’ın Zatı’na idrak için kullanmaya kalkarsa haddini aşmış olur. Onun için Allah’ın vermiş olduğu nimetler ve lütuflar üzerinde tefekkür edebiliriz fakat onun Zatı’na idrak için aklımız kullanmaya kalkışırsak biz ona takat yetiremeyiz.
“miraç olayında peygamberimiz hazreti Muhammed (s.a.v) e yol gösteren Cebrail Aleyhisselam “sidre” ye vardıktan sonra aklın hududunu aşıp aşkın hududuna varınca; “ya Resulallah! Ben daha ileri gidemem, yoksa daha ileri gidersem tutuşur, yanar, kaybolurum” demesi de
Cenab-ı hakk’ın zaat’ına idrak etmenin biz kullarının haddi olmadığının bir delilidir .
Ancak ve yalnız peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Cenab-ı hakk’ın Zatı’ına “miraç” da nail olmuştur.
Hayırlı cumalar dilerim.