İyilik ve kötülük, kalıplarda değil, kalıba konulan maddenin hatta mananın kendisindedir. Deniz suyunu en güzel bir kap içinde dahi yine tuzlu ve acı bulacaksın.
İnsan bedeni ve ruh arasındaki alışveriş de böyledir. İnsan vücudu bir kaptır. İyilikler ve kötülükler ise bu kapta değil onun içine konulan ruhun kendisindedir.
Denizin bile acısı ve tatlısı vardır. Aralarında bazen incecik bir perde, birinin acı suyunu öbürünün tatlı suyuna karıştırmaz.
İşte bir tek vücutta, iyilik ve kötülük halinde tecelli eden bu ruh ve cisim unsurları birbirine karışmaz. Aynı ten kafesinde birbirini yok etmeksizin durmaya devam eder.
İnsan bedenindeki yüce duygularla aşağılık duyguları acı ve tatlı iki deniz gibi birbirinden ayıran perde kâlp perdesidir.
Zira Allah kendi gizli aleminde ilâhi tabiatındaki iyilik güzellik ve varlık unsurlarını saklı bulunduruyorken bu gizli kalıştan kurtularak, bir yaratılış aleminde kendilerini göstermeye yöneldi. Böyle zuhur ve tecelli o varlığı o iyiliği bilhassa o güzelliği ayna gibi görmeye, duymaya, anlamaya, hissetmeye muktedir bir vasıtaya ihtiyaç duydu.
İşte insan bu varlığı ve gzelliği idrak vazifesiyle yaratıldı.
Ancak her insanda Hakk’ın isim ve sıfatlarının zuhuru ve tecellisi (meydana gelmesi, görülmesi) aynı olmadı; türlü türlü ve derece derece oldu. Hatta bu zuhur ve tecelli ruhların ezel kabiliyetlerine göre nurani (iyi) ve zulmani (kötü) vasıflar içinde oldu.
İşte, vücutta kalp perdesi ile birbirinden ayrı kalan bu iki kuvvet (iyilik ve kötülük) aslında aynı hakikate (Allah’a) ulaşmak içindir. Görünüşte birbirinin zıttı olmaları onların vazifede ortak bulunmalarına engel olmaz.
İyiyi kötüden ayırdedebilen olgun insan kalbindeki idrak ve irfan (bilgi, zekâ ve deneme) ölçüleriyle Allah (C.C.)’a ulaşabilir.
Vücudu canlı iken, idrakı (anlama yeteneği, kavrayış) cehaletle ölmüş kimseler çoktur. Doğru olan insanın “Allah bilgisi” ve “Allah Sevgisi” ile canlı ve diri olmasıdır.
Kalbinde Allah aşkı ve iman nuru vicdanında irfan mihengi bulunan, “ŞEK” (Tereddüt, şüphe) ile “YAKİN”i (Doğruluğu kesin olan) ayırt edebilir.
Şöyle ki, şüphe ve endişeden kurtulup büyük hakikati irfan (Bilgi, zekâ, deneme) yoluyla bilmeye muvaffak olabilir.
Lokma yerken ağzına çöp kaçan kişi, onu çıkarmadan rahat edemez. İşte bir insanın lokma içinde ağzına giren çöpü fark etmesi gibi. Hakk’ın tecellisi ile uyanık olan kimse de yaptığı iyi hareketlerin içerisine karışan kötü fiilleri his ve idrak edebilir.
Kalbinde Allah aşkı, iman nuru ve vicdanında irfan mihengi olan kişiler, gönül aynalarına konan tozu derhal hissedecek kadar saf ve temizdirler.
Nefsi, şehvetten, kişiyi hayvanlığa indirgeyen ihtiras ve azgınlıklardan kurtarmak için vücutta onlarla kurulan yalancı mamureyi ve bu mamurelerden duyulan hazları yıkacaksın. O zaman sende yalnız can ve irfan (bilgi, zeka ve deneme ile oluşan zihin olgunluğu) kudreti kalacaktır.
Yıktığın vücut mamurelerinin harabelerini bu iki kuvvetle ve kudretle (yani can ve irfan kuvveti) mamur edersen. Sonuçta nefsin yıkılmış fakat ruhun onarılmış olur.