Bu asırdaki insanların içine düştüğü en büyük ruhi problemlerden birisi kendini övme ve övdürme isteğidir. Kendilerini yine kendi zihinlerinde çok büyüten insanlar ancak kendini görür ve kendini bilir. Ben bilirim, ben yaparım, en iyisi benden sorulur anlayışı bencil insanların çoğalmasına sebep olmaktadır. Bütün her şeyin sadece kendini etrafında şekillendiğini tahayyül eden insanlar başkalarının her zaman kendine muhtaç olduğunu düşünür. Ben olmasam bu insanlar bir şey yapamaz düşüncesi ile kendine yüksek bir konum tayin eder. İnsanların teveccühünü isteyerek herkesin nazarında kendini iyi göstermeye çalışır. Başka insanlardan hürmet görme isteği hayattaki en önemli gayesidir. Bütün hayatı başkalarının nazarında nasıl göründüğünü hesap etmekle geçer. Hürmet ve ilgi göremediği zamanlar ise bütün dünyası yıkılır. Çünkü şöhret insanın malı olmayanı da insana mâl eder. Şöhret gittiğinde ise o insanların kendine yakıştırdığı sıfatları da beraberinde götürür. Yani şöhretle gelen hiçbir şeye güvenip bel bağlamamak gerekir. Tevazu ve mahviyet içerisindeki bir hayat şöhretin getirdiği ağır yüklerden insanı kurtarır. Sürekli yükünü ağırlaştıran insan ancak ihlaslı yaşamakla bu yüklerden kurtulur. İhlaslı yaşamak sadece Allah’ın(c.c) rızasını esas almayı gerektirir. Böyle bir insan başkalarının rızası için maddi ve manevi değerlerini feda etmez. Değerleriyle yaşamak o insan için bütün rütbelerden üstündür. Değerlerini kaybetmek ise en büyük kayıp ve mağlubiyettir. Değerlerini muhafaza etmek ve yüceltmek için yola çıkanların yolun sonunda elde hiçbir bir değer bırakmamaları mesuliyeti büyük olan ağır bir vaziyettir. Bu insanlar değerleri için ölmeyi tercih edenlerle kıyaslanamazlar.