Toprağın mayası, yine toprak değil mi? Biz insanlara binbir türlü nimeti veren kara toprak değil mi? Bire beş, bire yedi, bire yüz, bire bin veren toprak değil mi? İster hoş davran, ister nahoş her bir insana yine de her türlü nimeti veren o kara toprak değil mi?
Bildiğimiz insanın has mayası kara toprak değil mi? Aramızda topraktan geldiğimizi ve yine toprağa döneceğimiz idrak edip te yine de Allah’a kulluk görevinde bulunmayan insanlara ne demeli?
Hiç şüphesiz ki hepimizin bir anası vardır, o da toprak ana değil mi? Her türlü rızkımızı bize veren, bağrında nice cevherleri bulunduran, çalıştıkça, uğraştıkça didindikçe cömert olan canımız, kanımız, her bir n8imeti karşılıksız olarak veren güzelim kara toprak değil mi?
Yine hiç şüphesiz ki o kara dediğimiz toprakta cennet bahçesi misali nice güller biter ama gelin görün ki o güller bir gün gelir de solar gider, ama gönülde biten güller hiç mi hiç ömür boyu solmaz değil mi?
Şu yalan olan dünyada yaşadığı hayat onu hiç yormaz, insanı ancak insanlar yorar. Hayat topraktır, toprakla haşır neşir olmaktır, toprağın kıymetini bilmektir. Hiç şüphesiz ki toprakta hayat vardır bilene. Niye böbürlenirsin ey insanoğlu! “İstediğin kadar büyüğüm de!”
Niye hiç düşünmüyorsun geldiğin yer toprak değil mi? Erinde gecinde yine varacağın yerin orası olduğunu bile bile oraya döneceğini unutuyorsun ve insanlara kinle kibirle hasetlik ve kıskançlık ile davranıyorsun? Yaptığın her türlü kötülüğün yanına kar mı kalacağını düşünüyorsun? Yevmi kıyamette boynuzlu koyundan boynuzsuz koyunun hakkını alacağını bildiğin halde bunu ne çabuk unuttun.
Ey bu dünyaya niye geldiğini hiçbir zaman kafa yorma zahmetinde bulunmayan sevgili kardeşim hiç boş yere yorulma ve bekleme, hiçbir zaman baharların tesiriyle hiç bir taş yeşermez. Yaşadığın süre içinde toprak gibi sevimli, mütevazı, sevimli, olgun ve dolgun ol ki yaşadığın sürece gönül bahçende rengârenk bahar çiçekleri açsın.
Şöyle bir düşünüldüğünde toprak hiç şüphesiz ki bir kadın gibidir, kendisine karşı ne sert, ne de çekingen davranılmasını ister. Gönül tarlanı eğer sürmediysen o tarla hiçbir işe yaramayan otlarla ve çöplerle dolmuş ve viran olan bir harabeye dönüşmüştür. Eğer sen bu dünyanın ahiretin bir tarlası olduğunu ve cennetin elbette burada kazanılacağını idrak edemiyorsan, sen bundan böyle ister boynuna ip tak, ister cevheri kordon tak, hiç şüphesiz ki bu dünyada nasibin, o da nasip olursa bir avuç toprak olduğunu neden hala bir türlü hatırlamak istemiyorsun?
Şurası da kesinlikle hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, ayağımızdaki ayakkabıya çamurların bulaşması, günün birinde toprak olacağımızı anlatıyor da acaba bunu anlayan kaç kişi var aramızda?
Mevlana Hazretleri (k.s.) şöyle buyuruyor: Mertebesinde toprakla ayna konuşmaya başlamış. Toprak demiş ki: “Hani yani bir sen ne çok bahtiyar birisin, çok şanslısın. Çünkü sana bakan çok, sen hep insanlara gösteriyorsun hallerini.” Ayna da demiş ki:
“Esas bahtiyar olan sensin. Bana bakan bugününü görüyor ama sana bakan gideceği yeri ve akıbetini görüyor. O yüzden esas bahtiyar olan sensin.” demiş. Toprak öyledir ki o toprağa ne ektiğimiz önemli. Peki, insanın tarlası neresidir? Gönül tarlası olan o gönüle güzel şeyler ekip biçelim ki güzel şeyler içelim, vesselam.”
Bir insanın gönlü eğer fakir ise, bu dünyada milyonlarca dönüm toprak alsa neye yarar? Unutmayalım ki o adam bu dünyaya fakir olarak gelmiş ve fakir olarak gitmeye adaydır. Bunu kimler inkâr edebilir? Bu durum bizlere bir şeyler ifade etmiyor mu? Yoksa bu olay bizlere bir şeyler ifade ediyor da bizler bilerek veya bilmeyerek bunu anlamak istemiyor muyuz? Yoksa anlamak bir türlü işimize gelmiyor mu? İşte üzerinde durulması gereken en önemli mesele bu olmalıdır değil mi?