Sen ne kadar değerlisin anam. Sanki ipekler içinde saklı bir mücevher gibisin. Sen dünyadaki bütün varlıkların en üstünüsün anam. Sen olmasaydın bu cihanın hiç mi hiç tadı, neşesi olmazdı.
Sen he bir nefesinde Rabbini anar dururdun da bana en iyi örnek olmaya çalışırdın. Ben ağlarken ağlar, ben gülerken gülen yegâne eşsiz bir varlıktın anam. Daha küçükken ninniler söyledin, türküler dizdin anam.
Sen tesettüre riayet eden yüce bir varlıktın. Örtünmeyi dinin gereği sayar Kur’an’ı Kerim ayetlerine uygun olarak örtünürdün anam. Hiç şüphesiz ki sözü temiz, kalbi temiz evlatlar yetiştirdin anam. Daha küçük yaşlarda kalbimize Allah (c.c.) , Peygamber, Vatan, Millet, Bayrak sevgilerini nakış gibi işledin biricin anam.
Sofraya oturmadan önce ellerimi yıkamayı, yemeğe başlamadan önce besmele çekmeyi, yemeklerden sonra dişlerimi fırçalamayı sen öğrettin bize nur tanesi anam. Daha 5-6 yaşlarına geldiğimizde abdest almayı, namaz kılmayı ve Kur’an öğrenmemizi san sağladın anam. Öyle sevdin ki ezanı, bayrağı, örtüyü ve vatanı, evini mescit yaptın, geceleri seccadeni ıslatarak Ümmet-i Muhammed için dualarda bulundun. Kesinlikle haram yemedin ve bize yedirmedin. Küçük yaşlarda abdestsiz olarak yere basmamız gerektiğini kalplerimize nakşeden sensin anam.
Tarlada çalışırken bile kundak arasında sık sık gelir beni koklardın. Ağzımdan emzik düşmüşse yine ağzıma verir, benim gülümsememi beklerdin anam. Yatmadan önce bana maslalar anlatırdın. Senin anlattığın masallar eşliğinde uyurdum. Rüyamda seni ve babamı cennette görürdüm anam. Okula uğurlarken; “Güle güle git, hiçbir kimseye sataşma, hiç kimseyle kavga etme, herkesle iyi geçin, yolda bulduğun bir şey olursa onun senin olmadığını bil ve sahibine vermeye çalış, yolda yürürken yolun daima sağından ve kenarından yürümeyi unutma, yolda birilerinin ayağına takılacak bir şey gördüğünde onu yolun kenarına almaya unutma.” Dediğini şimdi bana söylenmiş gibi hatırlıyorum anam.
Büyüklerin yanında ayak uzatmamayı, büyüklerden söz almadan konuşmamayı, büyüklere karşı daima edepli olmayı, onların sözlerini dinlemeyi, büyükler ne yaparsa onlardın yaptıklarına yapmayı, Allah dostlarının izini takip etmemiz gerektiğini vurgulamalarını hiç unutur muyum anam. Her bir işi sadece ve sadece Allah rızası için yapmamız gerektiğini, her bir işe başlarken besmele çekmemiz gerektiğin ve her gün yatmadan önce kendimizi mutlaka ama mutlaka hesaba çekmemiz gerektiğini bize izah ettiğini hiç unutur muyum anam.
Vefalıydın, eşine edepli davranır ve canı gönülden severdin, Onun bir dediğini iki etmezdin. Ondan başkasına süslenmezdin. Daha küçükken hatırlıyorum da her Ramazan günü sahur vaktinde her gün erkenden kalkıp babam istedi diye katmer yaptığını, geceleri iki rekat namaz kılarak ağladığını, bazen de ağlamaktan gözlerinin morardığını hiç unutur muyum. Sen her şeyden temiz mi temizdin, kabin nur ile kaplıydı sanki evlatlarının hiç üzülmelerini istemezdin, başarılı, çalışkan, diğer insanlara örnek, araştıran, bilmediğini soran, okumayı, anlamayı bilen, mutlu ve neşeli insanlar olmamızı isterdin sevgili anam.
Askere gönderirken kına yakmıştın elime ve demiştin ki: “Git, vatanı koru, düşmana aman verme, terörü boğ, bayrağını yücelt, gerekirse bu uğurda şehit ol.” Deyişini hiç mi hiç unutmadım anam.
Yıllar sonra: “Ana başta taç imiş, her derde ilaç imiş, bir evlat bir olsa da anaya muhtaç imiş.” “Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.” sözlerinin ne demek istediğini anlamıştım anam.
Hani birisi bir hocaya demiş ya: “Ey Sevgili hocam! Ben annemi buradan sırtıma alıp hacıya götürüp getirsem, bende olan hakkını ödeyebilir miyim?” sorusuna verilen; “Sen anne buradan alıp sırtında hacıya getirip götürsen sen ancak anne karnında bütün azaların oluştuğunda sağ sola tepinirsin ya, işte anne karnındayken sen annenin karnında iken bir kere tepinmenin bedelini ödersin ancak.” Demesi beni kendime getirmiş gibiydi. Anne hakkının ne kadar ödenmeyecek derece olduğu kanaatine varmıştım anam.
Sen öylesine değerli bir varlıksın ki sana hiç mi hiç kıyamam, seni başka ellere bırakamam, hele hele hiç mi hiç huzur evlerine gönderemem. Nasıl ben beni küçükken sarıp sarmalışsan, ben de seni her zaman ve her halükarda ihtiyarlığında bile sarıp sarmalamak isterim. Bir dediğini iki etmemeye özen gösteririm anam.
Kadınlar günü, Analar günü öyle yılın bir gününde kutlanmasını ben kabullenemiyorum. Her gün kadınlar günüdür, her gün analar günüdür ve böyle de olmalıdır. Cennetin anaların ayağının altında olduğunu ne çabuk unuttuk. Her şeyimiz yerindeyken anaları huzur evlerine göndermek bizim milletimizin insanına yakışır mı?
Şimdiki nesile ne oldu böyle? Özgürlük diye, ayakta kalalım diye, kimseye hesap vermeyelim diye, bize karışan olmasın diye anaları kapı dışarı etmek yakışır mı insan olana? Özümüz gitti de külümüz mü kaldı? Huzurun anne sevgisinde ve kucağında olduğunu ne çabuk unuttuk? Allah’ın rızasını da ne çabuk yerle bir etmeye baktık?
Bu dünyanın üç günlük olduğunu, yeri ve zamanı geldiğinde her bir şeyin elbette hesabının sorulacağını hep neden unutur hale geldik? Ana hakkının hiçbir şeyle ödenemeyeceğini ne çubuk unuttuk? Bizi dokuz ay on gün karnında taşıyan, biz ağlarken ağlayan, gülerken gülen, bir derdimizi ilaç olmaya çalışan melek gibi annemizi nasıl da kıymetini bilemez olduk?
İşte bütün yukarıda anlatılanları bir bilseydik kadınlar ve analar gününü bir güne sığdırmaya çalışmaz her gün kadınların ve anaların günü oduğunu idrak ederek kadınlar ve analar gününü bir güne sığdırmadan her günün kadınlar ve analar günü olduğunu idrak edebilirdik. Ne oldu bize bir türlü bilemedim. Siz bilebildiniz mi?